Ma première publication PersPective39-Yuksek | Page 61

ni tokuştururken öteki gibi hisseden iki insanın topluma karşı dostluk ittifakını görürüz filmde .
+ Sen hiç bu şehirden kovuldun mu ?
-Eğer beni bu şehirden kovsalardı bir daha adımımı atmazdım , diyor cüce .
Acaba bu şehir onu kabul etmiş miydi ?
İstanbul ’ a göçün tek nedeni işsizlik değildi tabii ki . Ötekileştirilmiş , dışlanmış kişilerin tanınmadığı ve tanınmayacağı bir şehre ihtiyaçları vardı . İstanbul , kabul görmeyenlerin unutulmak ve unutmak isteyenlerin annesiydi bir nevi .
-Biliyor musun yıllardır barda envaiçeşit insanla karşılaştım . Çoğu senden daha kadın benden daha cüce . Önemli olan sahicilik , dostluk . Hadi cam cama , can cana ( rakı kadehlerini tokuşturarak ).
Önemli olan neydi sahiden bu dünyada ? İdeali yakalamak mı yoksa inançlı bir kabulleniş mi ? Bu sahne yılların felsefe problemine biraz romantik ama oldukça içten bir cevap bırakıyor . Karşılıklı samimi konuşmaların değeri neyle ölçülebilirdi ki hele de gerçeklerin filtrelendiği bu çağda .
Bu samimi konuşmanın cesaretiyle travesti cüceyi kaptığı gibi korkularıyla yüzleşir . Sokağın akışına fark edilmeden kapılıp gidebilmek o kadar da imkansız olmamalıydı ne de olsa . Gündüzün yüze vuran sıcağı , insanların karanlık yüzlerini ortaya çıkarmadığı bu anlarda iki ötekinin el ele yürüyüşü bir başkaldırının göstergesiydi kuşkusuz . Önemli biri olsaydım şayet , bu yürüyüşün fotoğrafını Tarlabaşı ’ na ve lüks semtlerimize astırırdım . Birileri kendini tanırsa bu fotoğrafta , bu toplum onu daha fazla ötekileştiremesin diye . Çünkü güneş hepimizindir .
Filmin içinde çok farklı hayat hikâyeleri sıkıştırılmış .
Biliyorsunuz ki 90 ’ larda eline bağlamayı alıp İstanbul ’ a türkücü olmaya gelenlerin sayısı çok . Cücenin gittiği “ boy uzatılır ” yazılı yerde bu umutları sömürülen
Anadolu insanına da yer veriliyor . Top oynayarak boyunun uzayacağına inandırılıp parasını kaptıran cüce , sonlara doğru hesap sormaya gider fakat bizim uyanığımız başkalarını dolandırmakla meşguldür .
Bir diğer ilginç hayat cücenin alt komşusuna aittir . Kocasının sermayesi olan bir kadının hayatı vardır karşımızda .
Kocası İstanbul ’ a geldikten sonra bu yaşam şekline mecbur kalmış gibi hissettirilir bize . Kadının , gerçeklerle yüzleşmiş olmanın verdiği kronik öfkesi her sahnede bize geçiyor . Sonunda kocası tarafından öldürülüyor .
Gelelim cücemizin filmdeki sonuna . Bir gece , insanlardan korunmasını sağlayan bekçi düdüğü işe yaramaz ve öldürülesiye dövülür . Günlerce evinde o halde kaldıktan sonra dostunun onun yanına gelmesiyle unutulmaz bir an tarihe yazılır :
-İnsan ölünce farklı biçimlerde dünyaya gelirmiş . Eğer bir gün tekrar dönersem beni tanır mısın ? Küçük dostunu nasıl tanırsın ?
Çünkü güneş hepimizindir .
57
+ Tanırım tabii . Hem sen dönersen ıslık çalarsın .
Aslında şu konuşmanın üstüne bu yazıyı devam ettirmek bana anlamsız gelse de birkaç not eklemek zorunda hissediyorum :
Cücenin evinde gizli bir odası vardır . Travesti cücenin vedasının ardından bu odaya girer . Oda toplarla doludur . Bu hem bize hem travestiye son bir mesaj niteliğindedir . Gerçekleşmeyeceğini bildiği halde umutlarından vazgeçmemiştir cüce . Boyunun uzamayacağını bilse de inanç onun motivasyonu olmuştur . Travesti bu topları sokağa atar . Cücenin yerine umutları rahatça sokakta dolaşır ve toplum tarafından kucaklanır .
Son sahnede travesti peruğunu atar ve sevmediği kazınmış saçlarıyla , o kabul görmediği dünyaya tekrar bir giriş yapar . Bu yürüyüşün diğerlerinden farkı çok açıktır . Bu sefer kabul görmeye ihtiyacı yoktur .
Hayatınızda samimiyeti ve dostluğu yakalamanız dileğiyle ! P
KAYNAK
http :// www . sinematurk . com / film / 1014- donersen-islik-cal /