Ma première publication PersPective39-Yuksek | страница 59

insanlara umut vermek ? Yoksa hiçbir şeyi düzeltmeyen ilaçlar alıp sonsuz bir buhran içinde , hayatını yaşamaya değer kılan hiçbir şey yapmamış ve yapmayacak olduğunun bilinciyle ölümü beklemek mi ?
Oysa Arthur dans ediyor . Bu onu özgürleştiren bir öğe . Karakterin en alıcı özelliği belki de . Bir çeşit kendini ifade biçimi bile denilebilir . Filmdeki ilk üç cinayet sahnesini de er ya da geç bir dans sahnesi takip ediyor . Kendini ifade edemeyen , akıl hastası , yapayalnız bu adamın tek yapabildiği şey cinayet . İlginç olan ise bu cinayetin onda pişmanlık uyandırmıyor oluşu . Tam aksine bir ritüelmişçesine her birinden sonra dans ederek adeta onu kutluyor .
İlk dans karanlık bir tuvalette seyirciye sunuluyor . İlk cinayeti takip eden bu sahne Joker ’ in uyanma surecinin başlangıcı olarak yorumlanabilir .
Filmin başında karamsar bir müzik eşliğinde zar zor tırmandığı merdivenleri , arkasına Frank Sinatra ’ yı alıp çok renkli bir takım elbise giymiş ve keyifle sigara içerek inerken dans ettiği sahne ise inanılmaz derecede ilham verici . Bu sahne de uyanışın tamamlanışı olarak da yorumlanabilir . Merdivenleri inişi rutine karşı bir başkaldırıyken dans edişi ise- cinayetle birlikte – bir ifade biçimi haline dönüşüyor . Merdivenlerin üzerinde eski hayatının üzerinde zıplarcasına zıplıyor . Devrim kokan bir sahne .
Cinayet sebepsizken bile dans kendine bir sebep bulabiliyor . Murry Frenklin cinayeti – tıpkı psikolog cinayeti gibi – aslında bir şakadan ibaret . Kendi dışında pek fazla insanı güldürmeyen bir şaka . Ne de olsa Arthur ’ un da dediği gibi : Neyin komik olup olmadığını belirleyen tek şey toplumken nasıl bir mutlaklık aranabilir ki ?
“ Duyar ” kavramının bu kadar genişlediği ve önemsendiği bir dönemde böyle bir film çekmek simgesellik barındırıyor . Herkesin önemsediği konular o kadar soyut ve kitlesel bir hareket olmadıkça – ve takdir edersiniz ki yaşadığımız dönemde kitleleşmek pek sık rastlanılan bir şey değil- ulaşılamaz ideallere dayalı . Buna rağmen kimse Arthur gibileri umursamıyor . Bilmiyorlar ki doğru bildikleri her şey , Arthur ’ unki kadar tesadüfi , istemsiz ve ani tek bir eylemle ayaklarının altından uçup gidebilir . Bu tehlikeli bir dengedir . Normal bir insan için pek de şakaya gelmez . Arthur ’ un , filmin sonlarına doğru bir çeşit peygamber olarak görülmesi de tam olarak buradan geliyor ; o şaka yapabiliyor .
KAYNAK
“ L ’ homme qui rit ” V . Hugo , 1869
“ The man who laughs ” P . Leni , 1928
“ Batman ” T . Burton , 1989
“ Batman Dark Knight ” C . Nolan , 2008
“ Batman : The Killing Joke ” 2016
Bana kalırsa film temel olarak bir ayaklanmayı konu alıyor . Bu başta bireysel bir ayaklanma . Bireysel bir uyanış . Bu uyanış cinayetle kendini gösteriyor . Bu bireysel uyanış , toplumsal bir eyleme dönüşüyor çünkü tıpkı şimdiye kadar ayaklanmış herhangi bir topluluk gibi , Gotham halkı da bir şey bekliyor . Herhangi bir şey . Sokağa çıkmak için ona sebep olarak gözükecek herhangi bir şey . Sebebi ona Arthur veriyor .
Bu film hakkında yazılabilecek herhangi bir yazı bence ancak bir soruyla bitirilmeli . Herhangi bir soru . Öyleyse bu filmi “ şiddete eğilimi destekliyor ”, “ ayaklanmaya sebep olabilir ” veya “ tehlikeli ve sansürlenmeli ” diye eleştiren Amerikan Cumhuriyetçisi (?) bakış açışına ve benzerlerine bir soru sorayım : Yeterince kötü bir gün geçirseydiniz , siz de herhangi birinin komik bulmayacağı bir şakaya gülmez miydiniz ? P
55