-
İlk günler yiyeceğimizi, içeceğimizi
hakça bölüşüyorduk. Yiyecek ve
içeceğimiz azaldıkça bencilliğimiz
de artıyordu. İkimiz de birbirimize
belli etmemeye çalışarak daha fazla
yiyip içip ölüme daha uzun
dayanmaya çalışıyorduk. Birimiz
uyurken diğerimiz gizlice bir iki
lokma yiyecek atıştırıyorduk.
Sonunda yiyeceğimiz tükendi.
Bidonun dibinde azıcık su kalmıştı.
Nick beni bacaklarımdan ve
sırtımdan tutmuş kaldırmaya çalışıyor
ama güçsüzlükten kaldıramıyordu. “
Ne yapıyorsun Nick?” diye bir çığlık
attım. Çünkü beni kaldırıp denize
atacağını anlamıştım. Beni denize
atıp bidonun dibindeki suya, ölüme
karşı daha uzun savaşım vermek
istiyordu. Birbirimizi sevdiğimiz,
seviştiğimiz günleri düşündüm, çok
değil daha bir iki gün öncesi ... O
zamanlar Nick’in mutlu olması için
katlanamayacağım özveri yoktu.
Yeter ki o mutlu olsun... Ama şimdi,
denize yuvarlanıp boğulmasını
istiyordum, kendi yaşamam için.”
Bu hikaye okudukça düşündürüyor,
şaşırtıyor. Aslında şimdi de çiftler,
nişanlılar böyle bir botun içinde
sürüklenmiyor mu? Sınırlı yemekleri,
suları oluyor. Parayı tükettikçe
çirkinleşiyorlar. Durumları kötüleştikçe
birbirlerini suçluyorlar. Başta birbirleri
için her şeyi yapmaya hazır bu çiftler
sonra birbirlerini suya itmeye hazırlanan
canavarlara dönüşüyorlar. Janet ile Nick’
in hikayesi de buna benziyor. Bu çiftler
en başta sevgilisine her şeyi yapmaya
hazır olduklarına kendilerini
inandırıyorlar. Daha sonra kendilerine ne
kadar büyük bir yalan söylendiklerini
anlıyorlar. Aslında bu hikaye yazara “
Saçma! Saçmalama!” diyen sevgilisini
haklı çıkarıyor. İnsanın zor durumda
olduğunda aşka değil mantığa sarıldığını
gösteriyor.
“Başta birbirleri için her şeyi
yapmaya hazır bu çiftler sonra
birbirlerini suya itmeye
hazırlanan canavarlara
dönüşüyorlar. “
“-Suyu çok daha tutumlu içerek belki
ikimiz de kurtulurduk yada ikimiz de
birlikte ölebilirdik. Nick değil miydi kaç
kez benim için ölümü göze alacağını
söyleyen. Bütün gücümü ellerimde
toplayarak Nick’i denize ittim. Gemi
bana doğru geliyordu. Bir iki saat daha
dayanabilsem zavallı Nick kurtulacaktı.
Nick’i denize attıktan sonra hiç su
içmeye zamanım bile olmamıştı.”
Burada insanın içini bir burukluk
kaplıyor. İnsan sayfaları çevirmeye
korkuyor. “ Nasıl?” diye soruyor. Nasıl
iter? Aşk nasıl bu kadar cılız, güçsüz
kalabilir?
“Aşk nasıl bu kadar cılız, güçsüz
kalabilir?”
“ Ama benim konuştuğum Janet, gazete
haberinde adı geçen Janet değildir.
Baştan ben de otelde görüştüğüm Janet’i
o Janet sanıyordum. Yani sizi
aldatmadım. Benimle konuşan Janet’in,
Nick’in nişanlısı Janet olmadığını
öğrendim. Otelin üst basamak
yöneticilerinden birinden Janet’e değgin
bilgi aldım. Konuşmamız arasında,
- Bunu herkese anlatır da oradan
biliyorum Önce geçmişiyle ilgi çeker,
sonra da nazlana nazlana anlatır,
hatta yalvartır anlatmak için.”
Halbuki Janet bu hikayeyi sadece dikkat
çekmek için uydurmuştur. O gazetedeki
Janet değildir.
On beş sayfalık bu eserden cümleler
seçerek bu özeti oluşturdum. Cümlelerin
değiştirilmemesindeki amaç eserin
büyüsünü bozmamaktı. Aziz Nesin