Bermuda adaları açıklarında yelkenli
küçük bir tekneyle gezintiye çıkan Nick
ve nişanlısı Janet bu gezinin korkunç bir
sonla noktalanacağını hiç
düşünmemişlerdi. Birden patlayan
fırtınada tekneleri batan ve şişme
botlarına binerek kurtulan Jannet ile Nick
günlerce nerede olduklarını bilmeden
karayı bulmaya çabaladılar. Ancak
yanlarına aldıkları su ve bazı
yiyeceklerin tükenmeye başlamasıyla
kurtulma şanslarının da yok olduğunu
anladılar. Kurtarıldıktan sonra Jannet
şunu anlattı. “ Nick ile birlikte günlerce
dayanmaya çalıştık ancak yiyecekler ve
içecek suyumuz da tükeniyordu. Sonunda
Nick yalvarmalarıma aldırmadan, kalan
suyun ancak bana yeteceğini söyledi ve
kendini suya attı. En çok sevdiğim bir
insanı kaybedip kurtuldum. Buna nasıl
sevinilebilir ki...”
Bu aşkın derinliğine bağlı bir olay...
Demek sevgilime, “Senin için ölebilirim
” demem hiç de saçma değilmiş. Ben o
bencil, o dünyanın merkezi sevgili öyle
seviyorum ki... O gece “ Senin uğruna
ölebilirim” dediğimde gerçeği
söylemiştim.”
Gazetede okuduğu bu haber aslında
zaman zaman mantığın aşkın gerisinde
kalabileceğinin bir kanıtıydı ve aslında
yazarın sevgilisine “ Senin uğruna
ölebilirim” demesinin gerçek dışı
olmadığının bir başka göstergesiydi. Siz
Nick’in yerinde olsanız gemiden atlar
mısınız? Yoksa kalan o suyu birlikte mi
harcardınız?
“ Eskiden Nur Kenti denilen o büyük
kentte bir toplantı için çağrılı konuk
olarak gitmiştim. Ev sahipliği yapan
arkadaş, toplantı ertesi gün başlayacağı
için, ilk gittiğim gece beni otelin gece
kulübüne götürdü. Vestiyerde çalışan
kadının ilginç bir geçmişi olduğunu
söyledi. Bu kadın kendi ülkesindeyken
yüksek sosyeteden bir güzel kızmış.
Nişanlısıyla bir tekne gezisi yaparken...
Sakladığım gazete kesiğindeki haberi
anlatıyordu. Gece kulübündeki Janet
haberi anlatmaya başladı: