olmayanların acıları .
Ana kahramanlarımız Recep ve Mehmet , kendi küçük dünyalarından daha fazlasını almanın tek yolunu yeni bakış açıları keşfederek bulacaklarını anlıyorlar . İstedikleri para değil , ev , araba , mal mülk hiç değil ; yeteneklerini var etmek ve üretmek istiyorlar . Sinema yaparlarsa , Nihal ’ i unutacağını söylüyor Mehmet , Recep ’ e ; çünkü film yapmanın ne denli iyileştirici ve yeniden yaratıcı bir süreç olduğunu bilinçaltıyla seziyor .
Filmin senaristi ve yönetmeni Ahmet Uluçay bu çalışmasında çocukluğunun kendi kişiliğine damgasını vuran dönemini sinema tutkusuyla birlikte vermiş . Çocukluğunda âşık olurcasına bağlandığı sinema tutkusu yaşamı boyunca onunla birlikte , bu aynı zamanda kendi yaşamının da vazgeçilmez dengeleyicisi olmuş .
44
Ana kahramanımız Recep ’ in çocuk ateizmi ve totemizmiyle karışık dini iletişimlerini , kendi sinema amacıyla bağlantılı olarak verişi ve köyün dâhisiyle delisinin aşağının en sıfır noktasında nasıl buluşarak ve sürünerek ama onurluca geldiğini de aynı gerçekçilikle ve alçakgönüllüce vermesi büyük bir başarı . Bu , yaşanmadan anlaşılamayacak kadar büyük bir kazanç . Ve pek tabii bu güç yönetmenin yaşamından geliyor . Nasıl yaşadıysa öyle film çeken yönetmen , gerçekliği filmiyle bir hale getiriyor . Sahnelerin gerçekçi olması için çaba sarf etmesine gerek olmadığının farkında ; gördüğü ve yaşadığı ne varsa sinema suyuna batırıp bir filme dönüştürmesinin kâfi olduğunu seziyor ve sahnelere , imgelere aktarıyor .
Fazla müzik kullanımı , kadraj ve kurgu hataları gibi detayları görmezden geliyoruz bu sefer , çünkü karşımızda bakış açısı olan bir yönetmen var ve elindeki konuyla nasıl bir film çekmesi gerektiğini yüreğiyle biliyor . İlk uzun filmin günahı olmazmış .
Ve sevgili Giovanni Scognamillo ’ ya Ahmet Uluçay ’ ı sorduğumda aldığım cevap şaşırtmadı beni ; “ Farklı bir yönetmen , kişilikli bir film fakat hâsılatı yok . Bilirsin , film hâsılat da demektir .”
Bakış açısı olan , doyurucu hikâyeli , anlamlı bir konuya sahip bu film , hasılat ve popülarite ihtiyacına yenik düşmeyip Türkiye Sineması ’ nda derin bir iz bıraktı . Kendi fikrini , Uluçay ’ ın deyimiyle “ önce bir fikri ” en yalın ve direkt haliyle seyirciye aktardı . Bizler hala bu fikrin peşindeyiz ; keza sinema da bir kaçış olmasa gerek . İnsanın kendisine ve hayatına anlam katma çabasındaki en gerçek , en donanımlı ve bütünleyici sanatsal , ciddi keyif ; keyfin ciddiyeti de