kopya fanzin kopya fanzin - 5 | Page 46

olmayanların acıları.
Ana kahramanlarımız Recep ve Mehmet, kendi küçük dünyalarından daha fazlasını almanın tek yolunu yeni bakış açıları keşfederek bulacaklarını anlıyorlar. İstedikleri para değil, ev, araba, mal mülk hiç değil; yeteneklerini var etmek ve üretmek istiyorlar. Sinema yaparlarsa, Nihal’ i unutacağını söylüyor Mehmet, Recep’ e; çünkü film yapmanın ne denli iyileştirici ve yeniden yaratıcı bir süreç olduğunu bilinçaltıyla seziyor.
Filmin senaristi ve yönetmeni Ahmet Uluçay bu çalışmasında çocukluğunun kendi kişiliğine damgasını vuran dönemini sinema tutkusuyla birlikte vermiş. Çocukluğunda âşık olurcasına bağlandığı sinema tutkusu yaşamı boyunca onunla birlikte, bu aynı zamanda kendi yaşamının da vazgeçilmez dengeleyicisi olmuş.
44
Ana kahramanımız Recep’ in çocuk ateizmi ve totemizmiyle karışık dini iletişimlerini, kendi sinema amacıyla bağlantılı olarak verişi ve köyün dâhisiyle delisinin aşağının en sıfır noktasında nasıl buluşarak ve sürünerek ama onurluca geldiğini de aynı gerçekçilikle ve alçakgönüllüce vermesi büyük bir başarı. Bu, yaşanmadan anlaşılamayacak kadar büyük bir kazanç. Ve pek tabii bu güç yönetmenin yaşamından geliyor. Nasıl yaşadıysa öyle film çeken yönetmen, gerçekliği filmiyle bir hale getiriyor. Sahnelerin gerçekçi olması için çaba sarf etmesine gerek olmadığının farkında; gördüğü ve yaşadığı ne varsa sinema suyuna batırıp bir filme dönüştürmesinin kâfi olduğunu seziyor ve sahnelere, imgelere aktarıyor.
Fazla müzik kullanımı, kadraj ve kurgu hataları gibi detayları görmezden geliyoruz bu sefer, çünkü karşımızda bakış açısı olan bir yönetmen var ve elindeki konuyla nasıl bir film çekmesi gerektiğini yüreğiyle biliyor. İlk uzun filmin günahı olmazmış.
Ve sevgili Giovanni Scognamillo’ ya Ahmet Uluçay’ ı sorduğumda aldığım cevap şaşırtmadı beni;“ Farklı bir yönetmen, kişilikli bir film fakat hâsılatı yok. Bilirsin, film hâsılat da demektir.”
Bakış açısı olan, doyurucu hikâyeli, anlamlı bir konuya sahip bu film, hasılat ve popülarite ihtiyacına yenik düşmeyip Türkiye Sineması’ nda derin bir iz bıraktı. Kendi fikrini, Uluçay’ ın deyimiyle“ önce bir fikri” en yalın ve direkt haliyle seyirciye aktardı. Bizler hala bu fikrin peşindeyiz; keza sinema da bir kaçış olmasa gerek. İnsanın kendisine ve hayatına anlam katma çabasındaki en gerçek, en donanımlı ve bütünleyici sanatsal, ciddi keyif; keyfin ciddiyeti de