Anlamlandırma
Anlamlandırma
Kübra Demirtaş
Ne olduğunu nasıl olduğunu ya da ne kadar zaman geçtiğini bilmiyorum. Gözlerimi açtığımda buradaydım. Öyle bir anda açtım ki, o an ondan sonrasını görmeye başlayacağımı biliyordum. Bundan öncesini hatırladığımda aklımda sadece dakikalar var, yüzler, bu anı unutmamalıyım diye kendimi zorladığım çok da bir anlam taşımayan kaldırım taşlarına bakışım, sonra bazı sözler, insanların yüzüme karşı adımı söyleme şekli. Film karesi diye bir şey var ya, tam olarak öyle işte. Arkam dönük, birisi sesleniyor, Kübra, kızım kollarını kavuşturma kısmetin kapanır, rüzgar suratıma vuruyor, sen ne yaparsan yap, kim olursan ol perdeyi kader kapatır, bir çocuğun boğazına sarılmışım, dedem beni omzuna almış uyurken eve taşıyor, rüzgardan altıncı yaş günü pastamı üfleyemiyorum, hava çok sıcak atletle sokaktayım, düşmanın kim olursa olsun küçük görme kızım, sana kek yaptım, genel kültür ansiklopedileri üst üste çiçek kurutuyorum, sobada hamsi pişiriyor ananem, ellerimi ıslatıp sobaya damlatıyorum, cıss diye bir ses çıkıyor, bir bayram günü hepimiz grip olmuşuz, aynı kaşıktan teyzem suyu ekmeğe emdirilmiş kuru fasulye içiriyor üçümüze, ilk bisikletim, korkunç bir rüya görmüşüm, sınıf öğretmenim elimden tutmuş eve götürürken düşüyorum, çorabım yırtılıyor, salıncakta sallanırken kardeşime tekme atıyorum, ayakkabılarımı çıkarmış parkta kuma basıyorum, terlemiş elle demire tutunmanın tuhaf kokusu, sonra çocukluğuma dair kokular, tülbent kokusu, kum kokusu, çocuk teri kokusu, dedemin sigarayla karışık harika sımsıcak kokusu, ananemin yaptığı patatesli tavuk yemeği, ıslanmış odun kokusu. Hem saniyelik hem ömürlük şeyler. Bugün bu olmamı sağlayan şey, benden çok onlar. Hayatı çocukluğumda algılama biçimim. Bence bu iş böyle, tüm zamanlar çocukluktan oluşuyor. Yetişkin hayatımızın çok büyük bir bölümü küçükken çözemediğiniz soruları anlamlandırmakla alakalı. Ne kadar büyüdüğünse bu sorulara verdiğin cevaplarla ters orantılı.
Gözümü açtığımda bir yer sofrasında oturuyorum. Önümde mütevazı sofraların ayrılmaz ikilisi çay ve çekirdek. Televizyon denen boş gürültüye saçlarıma örgüler katmak için yarışan küçük kızların sesleri karışıyor. İnsanlarla olan ilişkilerimi düşünüyorum. İçtenlikten uzak canımlar, birbirinden haz etmeyen milyon tane insan, aman yapmayalım diye düşünüp ve eleştirip iki saniye sonra canlandırılan yanlış üstüne yanlışlar, birbirimizi kandırmaktan öte gitmeyen asık suratlarımız, parlak ekrandan gözümüzü ayırmayıp sanal bir dünyada ben de buradayım mesajını paylaşmaya çalışmamız. El ele tutuşup her şeyi yenebilecekken, karamsar yazılarımızla karanlığa katkıda bulunmaya devam etmek pek iyi gelmiyor bana. İki saniye daha sonra ben de yazacağım
17