44
Bir Kültür Endüstrisi Ürünü Olarak Matrix Filmleri
Matrix dörtlemesi, zamanın ruhuna uygun olarak, birçok öğreti ideoloji ve miti kendi içinde derdest ederek kültür endüstrisi kodlarına uygun hale getirmiş ve dolaşıma sokmuştur. Slavoj Zizek’ in de değindiği gibi film; Lacancı olarak, Frankfurt Okulu gözlüğü takarak ya da dini / mitolojik bir okuma yapılarak ayrı ayrı değerlendirebilir haldedir.
Filmler, Aristoteles’ in temelini attığı ve daha sonra ana akım Hollywood sineması tarafından özenle işlenen Geleneksel Kurgu’ ya harfiyen uygundur. Dikkatli bir okuma yapıldığında Matrix evreninin tekno-distopik dokusunun Neuromancer ya da Ghost in the Shell gibi metinlerden, intihalin sınırlarında dolaşılarak oluşturulduğu görülebilir. Sinema sektörüne girmeden çizgi roman yazarlığı yapan Wachowski Kardeşler, Hollywood’ un gelişmiş imkânlarıyla çizgi roman tarzını-özellikle Japon mangalarının grafik dilini- birleştirmiştir.( Demirci & Ersümer) Bu yazının çıkış noktası; bahsi geçen serinin, mevcut kapitalist sisteme herhangi bir eleştiri getirmediği aksine eleştiri getiriyormuş izlenimi yaratarak onun daha da güçlenmesine sebep olduğu fikridir. O sebeple dörtlemede kullanılan temalar Marksist bir analize tabii tutulacaktır.
Matrix’ in Büyüsünü Bozmak
Büyük sermayenin hamiliğinde çekilmiş bir kültür endüstrisi ürünü olarak Matrix filmleri, dünya çapında yarattığı fenomen vesilesiyle kapitalizmi dumura uğratmak bir yana, semboller piyasasına her biri paraya tahvil edilen ve edilecek yeni imajlar sokması sebebiyle kült mertebesine-ki buna Dayanıklı Tüketim Sembolleri de diyebiliriz- ulaşmıştır. Bu bağlamda Matrix filmleri, neoliberal ekonomik sistemde sekiz saat çalışıp sekiz saati de kendine ayırması beklenen-kalan sekiz saatte uyuması resmi otoritelerce yapacağı en hayırlı iş olarak belirlenmiştir-“ tek boyutlu bireyin” sisteme muhalif devrimci enerjisini soğurma amacının taşıyıcısıdır. Dörtlemenin taşıdığı ideoloji, eleştirel tutumunun arkasında saklanmış maskeli bir halde durur. Bir simülasyon olduğu söylenen ama zamanımızın hakikati olan sınırsız kontrol altında kendine / doğaya yabancılaşmış bireylerden mürekkep metropol kentinin negatif bir anlam yüklenerek“ gösterilmesi” bu ideolojinin ta kendisidir. Zira bilindiği üzere filmlerin sonunda, ne o metropol kenti ne Matrix simülasyonunun kendisi yok olmamakta, aksine hatalarından ayıklanarak işlemeye devam etmektedir.