liba kitapların olduğu yerdir,” demişti.
Borges’in düşlediği cennet için şu soruyu da soruyorum: Klasiklerle mi doluydu ?
lış yaparsam başıma iş gelir,” kaygısından kaynaklandığını da biliyoruz.
Türkiye bu durumun sıklıkla yaşandığı bir ülke.
“Klasikler ağır kitaplardır,” sözü kendi
içinde çetrefillidir. Sadece çocuklara
değil, yetişkinlere göre de öyledir. O listede Sabahattin Ali de, Sait Faik Abasıyanık da vardır. Daha onlarca iyi örnek
sayabiliriz. Ben öğretmen olarak, sınıflarımda klasikleri okutuy orum. Çünkü,
öğrencilerimin Türk yazınının önde gelen iyi yazarlarını bilmelerini istiyorum.
Ama bana, “Hangi yaş grubuna okutuyorsun ?” diye sorarsanız, ben çağdaş
edebiyatı daha alt gruplarda ve yaşlarda tercih ediyorum. “Türkiye’de ne eksiktir ?” diye sorarsanız, “Çağdaş Türk
edebiyatının çocuk kanadı eksik,” cevabını veririm. Klasiklerle yama yapmaya
çalışıyoruz. Düştüğümüz yanılgı da burada başlıyor. Bu noktada, özeleştiri de
yapmamız gerekiyor. Hem dert yanıyoruz, hem de var olan çağdaş edebiyat
örneklerini okumuyoruz.
Milli Eğitim Bakanlığı, öğretmenlerimiz,
okullar ve yöneticiler hakkında sürekli
soruşturma açıp duruyor. Sadece son
iki yılda, Türkiye genelinde Muzaffer
İzgü’den Edip Cansever’e, Kaygusuz
Abdal’dan Yunus Emre’ye kadar inanılmaz bir yasaklananlar, sansürlenenler listesi oluştu. Sansürü eskiden
devlet uygulardı, şimdiyse sansürü uygulayanlar sıradan insanlar. Artık, toplumsal sansür devrede. Bir veli telefon
açıyor Milli Eğitim Müdürlüğü’ne ve,
“Senin öğretmenin falanca kitabı okutuyor benim çocuğuma. Bu ona uygun
bir kitap değil ” diyor. Kurum da onu
!
dinliyor; edebiyattan yana değil, veliden yana oluyor. Ceza, öğretmene ya
da yöneticiye kesiliyor.
Okuma uygulamaları
ve sansür
M. Soysal: Önemli bir konu da okuma
uygulamalarıdır. Burada tamamen öğretmenin okuduğu edebiyat metniyle
öğrencileri arasında bir büyü yaratma,
hayal kurabilme gücüyle ilgili bambaşka bir şeyden söz etmek gerekir. Bunun için özel okulla devlet okulu ayrımı
yapılmamalı, çözüm yolları artırılmalı,
çeşitlenmeli. Aslında öğretmen sihirli
bir değnek alıp, onu her tarafa dokundurup bir edebiyat büyüsü, bir insanlık
büyüsü taşımış oluyor. O kadar önemli
bir insandır öğretmen.
Aslında ne yaparsak yapalım ödevimiz, çağdaş edebiyatı klasikler kadar
bilir hale gelmektir. Sorunun, “Yan-
30
Sansürün bu derece ağırlaştığı bir ülkede edebiyat için ne yapacağız ? Bizler, eğitimciler bunu, “Ben edebiyatı
öğrencimle buluşturmalıyım,” diyerek
sırf müfredat uğruna değil, gelecekte
çocuklarımızın yetişkin bireyler olarak
yaşayacakları mutlu bir Türkiye düşünü kurmak için bugünden düşünmek
ve hayata geçirmek zorundayız.
M. Aksoy: Hiç olmazsa bizler, çocuklar
için “uygun” ya da “uygun değil”, “iyi” ya
da “kötü” gibi seçimlerden kaçınmalıyız. Bu seçimi çocukların kendilerinin
yapması için cesaret edebiliriz. Bizim
standartlarımıza göre okumalar yapmasınlar. Kendilerini özgürleştirebilecekleri okumaları denesinler ve sonrasında
biz de onların yanında olabilelim. Onlara yaratıcı ve akılcı sorular sorarak,
daha derinine, daha farklı okumalara,
daha has edebiyata taşınmalarını sağlayacak bir davet yaratabilelim. :