Keci Edebiyat 2014 Jun. 2014 | Page 32

liba kitapların olduğu yerdir,” demişti. Borges’in düşlediği cennet için şu soruyu da soruyorum: Klasiklerle mi doluydu  ? lış yaparsam başıma iş gelir,” kaygısından kaynaklandığını da biliyoruz. Türkiye bu durumun sıklıkla yaşandığı bir ülke. “Klasikler ağır kitaplardır,” sözü kendi içinde çetrefillidir. Sadece çocuklara değil, yetişkinlere göre de öyledir. O listede Sabahattin Ali de, Sait Faik Abasıyanık da vardır. Daha onlarca iyi örnek sayabiliriz. Ben öğretmen olarak, sınıflarımda klasikleri okutuy orum. Çünkü, öğrencilerimin Türk yazınının önde gelen iyi yazarlarını bilmelerini istiyorum. Ama bana, “Hangi yaş grubuna okutuyorsun  ?” diye sorarsanız, ben çağdaş edebiyatı daha alt gruplarda ve yaşlarda tercih ediyorum. “Türkiye’de ne eksiktir  ?” diye sorarsanız, “Çağdaş Türk edebiyatının çocuk kanadı eksik,” cevabını veririm. Klasiklerle yama yapmaya çalışıyoruz. Düştüğümüz yanılgı da burada başlıyor. Bu noktada, özeleştiri de yapmamız gerekiyor. Hem dert yanıyoruz, hem de var olan çağdaş edebiyat örneklerini okumuyoruz. Milli Eğitim Bakanlığı, öğretmenlerimiz, okullar ve yöneticiler hakkında sürekli soruşturma açıp duruyor. Sadece son iki yılda, Türkiye genelinde Muzaffer İzgü’den Edip Cansever’e, Kaygusuz Abdal’dan Yunus Emre’ye kadar inanılmaz bir yasaklananlar, sansürlenenler listesi oluştu. Sansürü eskiden devlet uygulardı, şimdiyse sansürü uygulayanlar sıradan insanlar. Artık, toplumsal sansür devrede. Bir veli telefon açıyor Milli Eğitim Müdürlüğü’ne ve, “Senin öğretmenin falanca kitabı okutuyor benim çocuğuma. Bu ona uygun bir kitap değil  ” diyor. Kurum da onu ! dinliyor; edebiyattan yana değil, veliden yana oluyor. Ceza, öğretmene ya da yöneticiye kesiliyor. Okuma uygulamaları ve sansür M. Soysal: Önemli bir konu da okuma uygulamalarıdır. Burada tamamen öğretmenin okuduğu edebiyat metniyle öğrencileri arasında bir büyü yaratma, hayal kurabilme gücüyle ilgili bambaşka bir şeyden söz etmek gerekir. Bunun için özel okulla devlet okulu ayrımı yapılmamalı, çözüm yolları artırılmalı, çeşitlenmeli. Aslında öğretmen sihirli bir değnek alıp, onu her tarafa dokundurup bir edebiyat büyüsü, bir insanlık büyüsü taşımış oluyor. O kadar önemli bir insandır öğretmen. Aslında ne yaparsak yapalım ödevimiz, çağdaş edebiyatı klasikler kadar bilir hale gelmektir. Sorunun, “Yan- 30 Sansürün bu derece ağırlaştığı bir ülkede edebiyat için ne yapacağız  ? Bizler, eğitimciler bunu, “Ben edebiyatı öğrencimle buluşturmalıyım,” diyerek sırf müfredat uğruna değil, gelecekte çocuklarımızın yetişkin bireyler olarak yaşayacakları mutlu bir Türkiye düşünü kurmak için bugünden düşünmek ve hayata geçirmek zorundayız. M. Aksoy: Hiç olmazsa bizler, çocuklar için “uygun” ya da “uygun değil”, “iyi” ya da “kötü” gibi seçimlerden kaçınmalıyız. Bu seçimi çocukların kendilerinin yapması için cesaret edebiliriz. Bizim standartlarımıza göre okumalar yapmasınlar. Kendilerini özgürleştirebilecekleri okumaları denesinler ve sonrasında biz de onların yanında olabilelim. Onlara yaratıcı ve akılcı sorular sorarak, daha derinine, daha farklı okumalara, daha has edebiyata taşınmalarını sağlayacak bir davet yaratabilelim. :