Keci Edebiyat 2014 Jun. 2014 | Page 16

da. Yere bağdaş kurarak oturuyoruz. Çünkü yere oturmak, çömelmek ya da bağdaş kurmak, onların boylarını fazla geçmeden var olmamın, bulabildiğim tek çözümüydü. Ayrıca, çember halinde oturuyoruz, çünkü, hepimiz birbirimizden ve orta noktadan aynı oranda uzak oluyoruz. Bu orta noktanın adı zaten sorudur. O soruyu hep birlikte düşünürken, ona eşit mesafedeyiz. Aynı zamanda yere oturmak da, beden özgürlüğü demektir. Bedenle ruhu ayrı düşündüğümüzde, beden özgürlüğü, düşünce özgürlüğüyle aynı yere çıkabilir. Çocuklara o hareketi yapma özgürlüğünü vermek gerekir. Büyük düşünürler de yürüyerek, ayaklarına o yürüyüşün verdiği masajı yaparak fikirler üretiyorlar, bedensel özgürlüklerini kullanıyorlardı. Çocuğu sandalyeye oturtarak ondan felsefe yapmasını bekleyemeyiz. Ayrıca, hepimiz bir tadımlık paylaşıyoruz. Bir anlamda, özgür ve bir aradayız; sözcüklerimiz de aramızda aynı o tadımlıklar gibi özgürce dolaşıyor. Orada ebeveynlerin olmaması çok önemli; ama onların salondan çıkmasını istemek de bir o kadar zor. Çünkü yetişkinler için, çocuklara, onların bulunmadıkları bir özgürlük alanı bırakmak, çok radikal bir fikirdir. Kendini inşa edebilecek bir eyler yaratmak... Kafamda bir hedefle gittiğim zaman başarısız oldum. Örneğin, bu öğretmenler için çok önemli ve gerekli. Kafamızda bir hedef varsa, belli cevaplar bekliyoruz demektir. Siz bir hedefle gittiğiniz zaman, çocuk bunu kolaylıkla anlıyor ve size, sizin ondan bek- 14 lediğiniz cevabı vermeye çalışıyor. Zaten, okulun kendinde çözemediği dram da budur. Çünkü çocuklar okula giderler ve yetişkinlere, zaten yetişkinlerin çoktan sahip olduğu cevapları verirler. Amaç felsefeyi öğretmek değil, felsefe yapmak ve birlikte tartışmaktır. Fransa’da, felsefeyi isimlerden arındırarak çocuklara sunduğum için felsefe bölümleri beni çok kınadı. Çünkü, onlara çocukların Kant, Sartre ve Wittgenstein gibi isimleri bilmeye ihtiyaçları olmadığını söyledim; çünkü umurlarında değil. Bu isimleri bilmek ve, “Benim çocuğum, geçen gün Wittgenstein’dan söz ediyordu,” demek sadece yetişkinlere zevk veriyor. Amaç, Kant’ın adını söyleyebilen yetişkinler değil, eleştirel aklı kendine kurabilmiş ve kendini inşa edebilecek bireyler yaratmaktır. Çocuklara Hitler i ’ sormak   ! Çocukların düşünce ve duygularını ortaya çıkarıp, konuşmaya dökmek çok önemli. Çünkü genel olarak, eğitimde yazıya verilen öncelik ve retoriğe, konuşmaya, söze verilmeyen o yer, beni her zaman fena halde çarpmıştır. Çocuklara, “Biliyor musunuz, Hitler Almanya’da nasıl iktidara yükseldi  ?” sorusunu sorduğumda, “Tanklarla, bombalarla, orduyla, tüfeklerle,” gibi yanıtlar aldım. Oysa asıl cevap, sözcükler ve söylemler olacaktı. Bir dili, konuşmayı oturtmazsak, sadece manipülasyonların hedefi ve avı olmakla kalmayız; kendimize hayatta hiç yer açamayız. Ne zaman ki, Hitler gibi bir adamın iktidara sözcüklerle, sözle, söylemle nasıl yükseldiğini anladılar, o zaman onun adı bir uyanışı simgeledi onlar için.