bu dersler yetmez; burada Divan Şiiri
göreceğiz, başka şeyler de göreceğiz,
ama bu kitapları okuyun,” dedi.
“Sefiller 'i okumadan
dünyayı anlayamazsınız.”
Liseyi bitirip, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne girdiğimde, birinci sınıfta beni mucize olarak nitelendirebileceğim bir sürpriz bekliyordu. Anayasa
Hukuku dersine Server Tanilli geliyordu.
Geniş kültürlü bir insandı; Uygarlık Tarihi ve İns anlık Tarihi gibi temel kültür
derslerini veriyordu. Server Tanilli’yi kürsüde dinlediğimde, gerçekten büyülendim. Anayasa Hukuku dersinde Fransız
Devrimi’ni, anayasaların doğuşlarını ve
onların sınıf mücadeleleriyle nasıl doğduğunu bir tiyatro oyuncusu gibi anlatıyordu. Kürsüde kılıktan kılığa girerdi,
son derece tok bir sesi vardı ve kulağa
oldukça heyecanlı geliyordu. Kürsünün
altına eğilip, sonra yumruğuyla yükselip, “...ve yükseliyordu proletarya ” di!
ye haykırışını unutamam. Sonraki yıllarda da, Server Tanilli’den çok şey
öğrendim. Adam Yayınları’nda kitapları
8
yayımlanmaya başladığı zaman, onun
editörü oldum ve uzun yıllar birlikte çalışma mutluluğuna erdim. Ondan dinlediğim ve unutamadığım çok güzel bir
örnek vardı. Babasının görevi nedeniyle, Van’daki bir ortaokula gidiyor. Derslerine bir biyoloji öğretmeni geliyor ve
kendisini şöyle tanıtıyor: “Çocuklar,
ben biyoloji öğretmeniniz Halit Avan,
ikinci Sefiller mütercimi Avanzade Süleyman Bey’in oğlu...” Çocuklar, Sefiller nedir, mütercim nedir, diye şaşıp kalıyorlar. Öğretmen, “Benim babam o
kadar büyük bir adamdı ki, Victor Hugo’
nun Sefiller romanını Türkçe’ye çevirdi,”
diyerek sınıfa soruyor: “Aranızda bu romanı okuyan var mı ? Sefiller ’i okumadan dünyayı anlayamazsınız. Bundan
sonra ilk işiniz, Sefiller ’i okumak olacak.” Server Tanilli, Sefiller ’i buluyor,
okuyor ve o kadar etkileniyor ki, bir
hafta hasta yatıyor, okula gelemiyor.
Bu, öğretmen-öğrenci ilişkisinin aslında ne denli derinleşebileceğinin çok
simgesel örneklerinden biri.
“Kitabı bir kere değil,
yedi kere okuyacaksın.”
Öğretmen-öğrenci ilişkisinin edebiyatımızda da esaslı bir yeri vardır; çünkü
hiçbir şey yoktan var olmaz. Herkes, öncelikle, kendinden önce yapılmış işlere
bakıyor, onları benimseyip sürdürebiliyor ya da onlara karşı çıkıp yeni yollar
arayabiliyor.
Bugün yaşayan en büyük yazarımız
Yaşar Kemal’in öğrenim durumu neredeyse sıfırdır. İlkokulu bitirip bitirmediği bile şüphelidir. Ama, onun da talihli
bir öğretmen-öğrenci ilişkisi olmuş. Nâzım’ın, “Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin ?” dizesiyle ölümsüzleşen ressamımız Abidin Dino ve Arif
Dino, İkinci Dünya Savaşı koşullarında,
bir nedenle Adana’ya sürgüne gönde-