Keci Edebiyat 2014 Jun. 2014 | Page 10

bu dersler yetmez; burada Divan Şiiri göreceğiz, başka şeyler de göreceğiz, ama bu kitapları okuyun,” dedi. “Sefiller 'i okumadan dünyayı anlayamazsınız.” Liseyi bitirip, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne girdiğimde, birinci sınıfta beni mucize olarak nitelendirebileceğim bir sürpriz bekliyordu. Anayasa Hukuku dersine Server Tanilli geliyordu. Geniş kültürlü bir insandı; Uygarlık Tarihi ve İns anlık Tarihi gibi temel kültür derslerini veriyordu. Server Tanilli’yi kürsüde dinlediğimde, gerçekten büyülendim. Anayasa Hukuku dersinde Fransız Devrimi’ni, anayasaların doğuşlarını ve onların sınıf mücadeleleriyle nasıl doğduğunu bir tiyatro oyuncusu gibi anlatıyordu. Kürsüde kılıktan kılığa girerdi, son derece tok bir sesi vardı ve kulağa oldukça heyecanlı geliyordu. Kürsünün altına eğilip, sonra yumruğuyla yükselip, “...ve yükseliyordu proletarya  ” di! ye haykırışını unutamam. Sonraki yıllarda da, Server Tanilli’den çok şey öğrendim. Adam Yayınları’nda kitapları 8 yayımlanmaya başladığı zaman, onun editörü oldum ve uzun yıllar birlikte çalışma mutluluğuna erdim. Ondan dinlediğim ve unutamadığım çok güzel bir örnek vardı. Babasının görevi nedeniyle, Van’daki bir ortaokula gidiyor. Derslerine bir biyoloji öğretmeni geliyor ve kendisini şöyle tanıtıyor: “Çocuklar, ben biyoloji öğretmeniniz Halit Avan, ikinci Sefiller mütercimi Avanzade Süleyman Bey’in oğlu...” Çocuklar, Sefiller nedir, mütercim nedir, diye şaşıp kalıyorlar. Öğretmen, “Benim babam o kadar büyük bir adamdı ki, Victor Hugo’ nun Sefiller romanını Türkçe’ye çevirdi,” diyerek sınıfa soruyor: “Aranızda bu romanı okuyan var mı  ? Sefiller  ’i okumadan dünyayı anlayamazsınız. Bundan sonra ilk işiniz, Sefiller  ’i okumak olacak.” Server Tanilli, Sefiller  ’i buluyor, okuyor ve o kadar etkileniyor ki, bir hafta hasta yatıyor, okula gelemiyor. Bu, öğretmen-öğrenci ilişkisinin aslında ne denli derinleşebileceğinin çok simgesel örneklerinden biri. “Kitabı bir kere değil, yedi kere okuyacaksın.” Öğretmen-öğrenci ilişkisinin edebiyatımızda da esaslı bir yeri vardır; çünkü hiçbir şey yoktan var olmaz. Herkes, öncelikle, kendinden önce yapılmış işlere bakıyor, onları benimseyip sürdürebiliyor ya da onlara karşı çıkıp yeni yollar arayabiliyor. Bugün yaşayan en büyük yazarımız Yaşar Kemal’in öğrenim durumu neredeyse sıfırdır. İlkokulu bitirip bitirmediği bile şüphelidir. Ama, onun da talihli bir öğretmen-öğrenci ilişkisi olmuş. Nâzım’ın, “Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin  ?” dizesiyle ölümsüzleşen ressamımız Abidin Dino ve Arif Dino, İkinci Dünya Savaşı koşullarında, bir nedenle Adana’ya sürgüne gönde-