“O zaman Kamil’e ceza verelim.”
Hasan son sucuk parçasını da ağzına atıp hafif geri sıçradık-
tan sonra nineye bakmıştı.
“Kedi yap onu nine kedi.”
“Aa nine o zamanlar büyük kağıt paralar yok muymuş?”
Nine gülümsedi ve yere bakıp içini çekti. Eline aldığı bir so-
payla önündeki toprağı deşti biraz, ardından başörtüsünü
düzellti. “Yok vazgeçtim. Ben size bir hikaye anlatayım daha
iyi. Kimseyi kedi yapmayalım ha olur mu?” dediğinde en çok
Kamil başını hızla sallayıp evetledi onu. Ninenin avuçlarıyla
sildiği ağzından kelimeler dökülmeye başladı.
“Çok çok eskiden bir köy varmış ovanın ortasında. Köy Pa-
zarlarıyla o kadar ünlüymüş ki her yerden insanlar oraya
gelirmiş. Biliyorsunuz değil mi pazarları?” diye baktı herbi-
rimize biz başlarımızı evet anlamında sallayınca devam etti
anlatmaya;
“Bir gün bu köye yaşlı bir adam gelmiş. Adam o kadar uzun
yoldan gelmiş ki parçalanmış ayakkabıları ne kadar yürüdü-
ğünü anlatması için yetermiş. Köyün hanını sora sora bul-
muş. Kapıdan içeri girince hanın içine yayılan yemek koku-
sunu içine çektikten sonra hancıya doğru gidip bir tas su bir
parça somun istemiş. Hancı şöyle bir bakıp “Paran var mı?”
demiş tartarak adamı. Yolcu gülümsemiş; “Bir tas suyun be-
deli ne ola ki?” demiş. Diğeri yanyan bakıp “Suya para alma-
yız biz yolcu!” demiş. “E o zaman somuna da bizim paramız
el verir.” demiş yolcu elini cebine atıp bir altın sikke çıkarıp
koymuş tezgâha. Hancı bir paraya bakmış bir adama bakmış
bir şey demeden parayı alıp dişleriyle kontrol ettikten sonra
aceleyle cebine koymuş hemen. Suyla ekmeği adamın önüne
bırakıp gülümsemiş. “Başka bir şey ister misin? Güzel yah-
nimiz vardır.” demiş. Yaşlı adam suyu içip bardağı koyduk-
tan sonra somundan bir parça bölüp ağzına atmış. “Altınım
bir gece yatmaya yeter mi?” diyen yolcu ekmeğinden yine bir
parça bölüp ağzına atmış. “Tabi ki yeter efendi, üç gün yeter
hem de. Yemek de dahil.” deyip elini cebine atmış. Altın para
diğerlerinden büyük olduğu için eline gelmiş hancının, gel-
miş ama para daha hafifmiş sanki.” Yavaşça dışarı çıkarttığı
para iki parmağı arasında eziliyormuş. Paraya bir müddet
bakmış. Elindeki altın para gitmiş yerine kağıttan yuvarlak
bir şey gelmiş. Hancı hemen cebindeki tüm paraları çıkar-
mış. Sadece gümüş paralar varmış. Ama altın paradan eser
yokmuş.”
/zine
kaybolandefterler
“Yok oğul yok. Eskiden sadece demir paralar varmış. En bü-
yüğü de altınmış.”
Biz Hasan’ın söylediğini çocukluğuna veren büyükler gibi gü-
lerek birbirimize bakmıştık.
“Neyse nerede kalmıştık. Ha evet hancı hemen “Büyücü mü-
sün sen? Altınım nerede?” demiş ileri uzanıp yolcunun yaka-
sından tutarak. Handaki birkaç kişi o tarafa dönmüş onlara
bakarken yolcu gülümseyerek; “Ben nereden bileyim. Sana
hakkın olanı verdim ve sen de aldın. Kaybettiğin şeyi bana mı
soruyorsun?” diyerek yakasını kurtarmış adamın ellerinden.
Hancı ağzından köpükler saçarak tezgahın arkasından koşar-
casına yolcunun yanına gelmiş.
“Sahtekarsın sen. Param nerede?” deyip karşısında durmuş
adamın. Diğeri hiç umursamadan ekmeğinden bir parça daha
alıp ağzına atacakken hancı sertçe adamın eline vurunca ek-
mek parçası yere düşmüş. Yolcu yerde duran ekmek parçası-
na bakmış sonra da hancıya bakmış. Yolcunun gözleri içinden
sanki bir ışık geçmişcesine parlamış. Elini cebine attığında
hancı bir adım geri çekilmiş korkuyla ama yolcu cebinden
bir altın para daha çıkarıp diğerine uzatmış. Hancı korkuyla
olsa da parayı alıp yine dişleriyle kontrol ettikten sonra cebi-
ne koymuş. Birkaç kişi hancıya mırıldansa da sessizce kendi
işlerine dönmüşler. Yolcu ekmeğine bakıp bir parça daha ko-
parmış. Bu sırada hancı sinirle söylenerek tezgahın arkasına
geçmiş. Yolcu ağzına attığı ekmeği çiğnerken elini kaldırarak
adamın göz hizasına getirmiş. “Kalbi kağıttan olanın parası
altından olmaz. Olan para da kâğıt kalbe taşınmaz.” demiş ve
ardından yine geldiği gibi sessizce gerisin geri dönüp çıkmış
kapıdan. Hancı başını sallayıp elini cebine atmış. Bozuklukla-
rı cebinden çıkarıp avucunu açtığında cebindeki tüm paralar
altındanmış. Şaşırarak etrafına bakınmış. İçin içi n gülerken
kapının ardında kaybolan adama yetişmek için koşarcası-
na tezgahı geçip kapanan kapıyı tutup açmış. “Yolcu, yol…”
deyip dışarı çıktığında kapının önünde bir iki kişiden başka
43