Atılım
Kongresi
TASLAK RAPOR
28 HAZİRAN 2014
SUNUŞ
Değerli yoldaşlar,
Türkiye Komünist Partisi, 2014 Atılım Kongresi için Kongre Rapor Komisyonu tarafından hazırlanan taslak raporu sizlerle paylaşıyoruz.
Raporda, belli bir bütünlük gözetilse de, partimizin yaşamakta olduğu krizin aşılması için zorunlu hale gelen vurgular da yer almaktadır.
Kongre sürecimizin ilerleyen evrelerinde, güncel bazı siyasal başlıklara ve partinin sınıf, kadın, kültür, yayıncılık, yurt dışı gibi çalışmalarına
ilişkin karar tasarıları da Kongre’ye sunulacaktır. Raporda geniş bir yer verilen gençlik içinde parti çalışmalarımıza ilişkin somut karar önerileri ise toplanacak Gençlik Konferansı’ndan çıkacak ve Atılım Kongresi’nde karara bağlanacaktır. Atılım Kongresi’nde partimizi ayağa
kaldıracağımız inancıyla, yoldaşça.
Atılım Kongresi Kongre Rapor Komisyonu
TÜRKİYE KOMÜNİST PARTİSİ
ATILIM KONGRESİ
HAZİRAN-TEMMUZ 2014
A. ULUSLARARASI DURUM
1. Kapitalist dünya sistemini bugün tanımlayan, belirsizlikler, kriz dinamikleri, emperyalist merkezler arasındaki gerilimin tırmanması ve sınıf mücadelelerinin keskinleşme
eğilimi içine girmesidir.
2. Temelde üretimin toplumsal karakteri
ile üretim araçlarının özel mülkiyeti arasında çözümü olmayan çelişkinin sonucu ortaya çıkan ve aşırı üretim ile kâr oranlarının
düşmesinden kaynaklanan son kriz, hem
şiddet hem ölçek açısından kapitalizmin
çürümesinin boyutlarını sergilemektedir.
Yalnızca ekonomik değil, siyasal ve ideolojik
yönleriyle de sürmekte olan krize, kapitalist
sınıfın bütünlüklü bir yanıt üretme yeteneğinin olmadığı da görülmektedir. Ancak,
kapitalizmin yaşadığı son krizin ayırt edici
özelliklerinden biri olarak, işçi sınıfı cephesinin güçsüzlüğünün altı çizilmelidir.
3. Sovyetler Birliği’nin dağılma sürecinde
yoğunlaşan ve kesintisiz bir biçimde süregelen emperyalist saldırganlık, kapitalizmin
krize verebileceği biricik yanıt olarak da yeni
bir karakter kazanmaktadır. Uluslararası
sermaye, kendisine ayak bağı olarak gördüğü aktörlere ve emeğe karşı bir yandan
yeni hamleler yapmakta, öte yandan bu
hamlelerin kendi egemenliği açısından yarattığı tehdidi önleme telaşına düşmektedir.
4. Sermaye sınıfının hareket alanının daraldığı, attığı her adımda yeni engellerle
karşılaştığı bu konjonktürde, işçi sınıfının
örgütlülük düzeyi ve mücadele şiddetinin
dengeleri değiştirebilme katsayısı artmıştır.
Yakın gelecek, radikal değişikliklere gebedir.
Bu değişikliklerin devrim cephesini güçlendirici yönde olması, işçi sınıfının en azından
belli bölgelerde devrimci bir hareketlenme
içine girmesine bağlıdır.
5. Tarihte birçok kesitte olduğu gibi, içinden geçtiğimiz dönemde de, ezilen halklara, emekçi sınıflara, genel olarak insanlığa
yönelik tehditler ve buna karşı devrimci olanaklar, kendilerini aynı anda hissettirmektedir. Bugün başta NATO olmak üzere, emperyalist saldırganlığın planlandığı ve icra
edildiği merkezlerin faaliyetleri yoğunlaşmış,
Avrupa Birliği’nin militarist yönelimleri güçlenmiş, sistem içi çelişkilerin silahlı çatışmaya dönüşme potansiyeli artmış, ulus devletlerin egemenlik haklarına müdahaleler
sıklaşmıştır. Bütün bunlar tek tek ülkelerde
sermayenin emekçi sınıflara karşı yürüttüğü
saldırganlıktan bağımsız bir biçimde ele alınamaz.
6. Kapitalizmin uluslararası alanda yaşadığı tıkanmanın yeni bir devrimler çağına
evrilmesinin önündeki temel engel, bundan
100 yıl öncesine göre işçi sınıfının örgütlülüğü ve sosyalizmin ideolojik-siyasal ağırlığı
açısından hayli geriye düşülmüş olmasıdır.
İnsanlığın 2017’de yüzüncü yılını selamlayacağı Ekim Sosyalist Devrimi, emperyalizmin
yaşadığı çürüme ve krizle birlikte işçi sınıfının
ciddi bir toplumsal güç olarak kendini hissettirdiği birkaç on yıllık bir sürenin ardından
zafere ulaşmıştır. Bu bağlamda, işçi sınıfının
örgütlülüğünün ve sosyalizmin siyasi-ideolojik etkisinin artması, kapitalizmin kriz dinamiklerine bağlanarak kendi haline bırakılamaz. Burjuva diktatörlüğünün her anlamda
tıkandığı tarihsel bir dönemin sosyalist devrimler çağına dönüşmesi, emek cephesinin
siyasal müdahaleleri olmaksızın gerçekleşmeyecektir.
7. İşçi sınıfının göreli zayıflığı, emperyalist saldırganlık karşısında emekçi sınıfların
dünya kapitalist sistemi içindeki çelişkilerin
yarattığı soluklanma alanlarına bel bağlaması sonucunu doğurmaktadır. Bu eğilim,
devrimci bir strateji arayışının terk edilmesi
ile savunmacı bir konumlanışın kalıcılaştırılmasının ürünüdür. Oysa, uluslararası ve ulusal ölçekte sermayenin iç çatlak ve gerilimleri, ancak bağımsız bir devrimci stratejinin
varlığında olumlu bir anlam kazanabilir.
8. Sovyetler Birliği’nin çözülüş sürecine
girmesiyle açılan dönemde emperyalist
dünya açısından ekonomik, siyasi ve ideolojik hegemonyanın yenilenmesinden değil,
ayakta tutulmaya çalışılmasından söz edilebilir. Son on yılda daha belirgin şekilde görüldüğü gibi, her üç başlıkta da sistem bunalımdan kurtulamamaktadır. ABD merkezli
emperyalist sistem, kendisini reformdan
geçirmeyi, hegemonyasını yeniden ve uluslararası sistemin bütün boyutları üzerinde
tesis etmeyi başaramamaktadır. Buna karşılık emperyalizmin iç dinamiklerinin başka
bir alternatif üretmeye muktedir olmadığı