KAPALI KAPILAR ARDINDAN Atılım kongresi 2 | Page 3

3 TKP Atılım Kongresi Bülteni Türkiye işçi sınıfı Haziran Direnişi’nin neresindeydi? Haziran direnişi bir orta sınıf başkaldırısı mıydı? Türkiye işçi sınıfı, Haziran direnişinin neresindeydi? Bu iki soruya yaz aylarında yayımlanan, biri direniş özel sayısı olmak üzere iki ayrı Gelenek’te yol açıcı yanıtlar üretildiğini söyleyebiliriz. Gelenek, önce Haziran direnişinin bir orta sınıf isyanı olarak tanımlanıp, kitlelerdeki arayışın radikal bir demokrasi talebinden menkul olduğu yönündeki içeriksizleştirme girişimlerini mahkum etti. Ardından ayaklanmanın emekçi sınıflarla ilişkilenebilecek yönlerinin anlaşılmasına ve emekçi karakterinin ortaya çıkarılmasına yardımcı oldu. Bu iki çaba, Haziran direnişinin ortaya çıkardığı toplumsallık içinde sosyalist hareketin odaklanacağı noktalara işaret etmesi açısından da son derece önemliydi. Bu nedenle Haziran Direnişi ile işçi sınıfı arasındaki ilişki söz konusu olduğunda sıfır noktasında değiliz. İyi ki değiliz; çünkü bugün partimizde “12. Kongre” toplayacaklarını ilan edenler tarafından hazırlanan metinlerde dile getirilen, partimizin sınıf örgütlenmesini “yüksek siyaseti” önceleyerek ikincilleştirdiğine dair oldukça sorunlu bir tezden, Haziran Direnişi ile işçi sınıfı ilişkisine ve sosyalist hareketin bu ilişki üzerinden sınıf içindeki örgütlenmesine yönelik, kuyrukçuluk başta olmak üzere başka başka gariplikler üretmesi son derece olağan olurdu. Oysa Haziran’da sokağa dökülen emekçi halkımız, “hükümet istifa” sloganlarıyla AKP’nin Türkiye’sine sığmıyordu. İkinci Cumhuriyet’i reddediyordu. Bir başka deyişle “yüksek” sıfatıyla aşağılanan “siyasete” soyunmuştu. Haziran’ın sınıfına dönecek olursak… Haziran’da emekçiler, ülke çapında direnişe katıldılar. Bu katılımın ayırt edici özelliği, “gündüz işte gece direnişte” olunmasıdır. Direnişin birkaç örnek dışında işyerlerine, fabrikalara, atölyelere taşınamamış olması ise büyük bir boşluk yarattı. Haziran’da emekçiler vardır, ancak onların örgütleri yoktur. Haziran’da işçiler sınıfsal kimliklerinden önemli ölçüde uzak durmuştur. Ancak, Haziran Direnişi başından itibaren emekçi bir karakter de barındırmıştır. Bizim açımızdan kritik nokta burasıdır. Çünkü direnişin bu özelliği, Türkiye’de emekçi sı- nıflar mücadelesinde yeni olanaklara iş aret etmektedir. Peki bu olanaklar nerededir? Bu sorunun yanıtlarından biri, Türkiye işçi sınıfının değişen yapısında gizli. O değişime kısaca göz atalım: AKP döneminin önemli bir kesiti olan 2005-2011 arasında Türkiye’de iktisaden faal nüfus yüzde 20 artış gösterdi. Tarım dışı kent emekçilerinin bu kitle içindeki payı sürekli arttı ve yüzde 49’dan yüzde 54’e çıktı. Rezerv işgücü eklendiğinde bu oran yüzde 65’e yükseldi. Sadece kentli toplam emekçilerin kent sınıf oluşumları içindeki payı dikkate alındığında ise bu oran yüzde 76 olarak gerçekleşti. Özetle, Türkiye’de emekçi sınıflar hızla çoğaldı ve bu artışı kentli emekçiler sürükledi. Bu rakamlar, Haziran Direnişi’nin kalbi İstanbul’da ise daha çarpıcı boyutlardadır. Türkiye’nin faal nüfusunun yüzde 20’sinin yaşadığı İstanbul’da 2011 yılında, iktisadi faal nüfusun, işsizler dahil yüzde 85’ini emekçi sınıflar oluşturuyor. Bu oran 1991 yılında yüzde 71,5 idi. Kısaca İstanbul kenti, her geçen yıl daha fazla kentli emekçi deposu haline geldi. 2000’li yıllar boyunca yaklaşık 2,5 milyon kişi tarım sektörünü terk etmiş, sanayi sektörü 10 yılda sadece 320 bin yeni istihdam yaratmış, buna karşın hizmetler sektöründeki artışın 1,9 milyon kişi olarak gerçekleşmiş olması da bu değişimin başka bir boyutudur. Tarım sektöründeki çözülme hizmet sektörüne kaymıştır. Yaşanan adınca işçileşme ve kentlileşme dalgasıdır. Tabloyu emek deposu İstanbul için biraz daha geriye giderek ayrıntılandırdığımızda; 1991 yılında sanayi ve hizmet sektörlerinin payının, sırasıyla yüzde 56 ve yüzde 23 iken, 2011 yılında yüzde 33 ve yüzde 61 olarak değiştiği görülüyor. İstanbul’da sanayi sektörleri birinci çevreyi oluşturdu. Giderek kenti genişletti. Artan kentli emekçi nüfus bu genişleme içinde coğrafik olarak yayıldı. İşçi sınıfının sanayi çekirdeğini oluşturan kritik katmana hizmet sektörüne hızla giren yığınsal bir emekçi kitlesi dahil oldu. Örneğin İstanbul artık tek başına İstanbul değildir. İstanbul doğuda Çayırova-Geb- ze-Dilovası-İzmit, batıda Karadeniz’e doğru Hadımköy-Esenyurt-Arnavutköy ve Edirne’ye doğru Silivri-Çorlu-Lüleburgaz’dır. Haziran Direnişi’ne emekçi karakterini veren, başta İstanbul olmak üzere tüm ülkede emekçi sınıfın yaşadığı bu değişimdir. Haziran Direnişi ile işçi sınıfının güçlü bağı bu dönüşümde gizli olan “kentli emekçi” kitlesidir. Türkiye Komünist Partisi, Haziran söz konusu olduğunda birinci sıraya bunu yazmalı, bu alana gözünü dikmelidir. Burada bir dizi sorun ve olanak bir arada bulunuyor. Olanakların başına Haziran’da harekete geçen bu kesimin taleplerinin de arayışının da “siyasal” olmasını yazabiliriz. TKP, bu arayışa yanıt verebilecek belki de tek öznedir. Bu dönüşümde ortaya çıkan ve sayıları artan sınıfın en eğitimli kesimlerinin Haziran’da düzenle bağlarını atmış olması ve yeniden tesisisin hiç de kolay olmayacağı gerçeği bir diğer bir olanaktır. Bir başka olanak, Haziran’ın sanayi sektörlerinde diri unsurları olumlu etkilemesi, siyaseten ileri çekmesidir. Yatağan’da maden ve enerji işçilerinin mücadelesi, çeşitli bölgelerde taşeron işçilerinin hak arayışları, hükümet karşıtı bir siyasal düzleme oturmuştur. Bu gibi örneklerin artması olasıdır. En ciddi sorunumuz, sadece partimizin değil, bir bütün olarak sosyalist hareketin, yukarıda bahsettiğimiz değişimin ortaya çıkardığı tabloyu örgütleme konusunda yetersiz kalmasıdır. TKP Atılım Kongresi’nin 21 Haziran 2014 tarihinde düzenlediği Türkiye Temsilciler Toplantısı’nın ardından paylaşılan belgede “Partimize sahip çıkma iradesi” başlığı altındaki şu tespitler, bu konuda irade beyanı niteliği taşımaktadır: “Partimiz Türkiye’deki sınıfsal değişimin gerisinde kalmış, işçi sınıfı içindeki örgütlenme hedef ve araçlarını eskimiş veriler ve alışkanlıklarla tanımlamaktan kurtulamamıştır. İşçi sınıfı partisi olabilmek için cesur ve yaratıcı adımlar atılmalı, eğitilmiş ve kentli emekçi toplamın yarattığı ideolojik ve kültürel karmaşayı sosyalist devrim mücadelesi lehine çözen açılımlar için kollar sıvanmalıdır.”