KAPALI KAPILAR ARDINDAN Atılım kongresi 2

Atılım Kongresi Bülteni 26 HAZİRAN 2014 Yöntem... Ya da her şey birdenbire oldu Sevgili yoldaşlar, Elbette öyle olmadı. Her şey bir gece yarısı emailiyle başlamadı. Ama bir süredir, kimi arkadaşlarımız öyle algıladıkları için, başkalarıysa algı yönetiminin öylesi işlerine geldiği için, her şey, diyorlar, bir gece yarısı iletisiyle başladı... Sevgili yoldaşlarım, Bültenimiz kişisel imza kullanımına pek uygun değil. Ama bazı şeyleri kolektivize etmenin anlamı yok. Yalnızca vuruculuğunu değil, anlaşılırlığını da kaybeder... Vurucu olmasın, ama herkes anlasın. Anlatacağımı kolektif olarak yaşadık, ama kişiler üstünden. Bunun bir kısmını kişilerin anlatması gerekiyor. Hele bu aralar parti kamuoyunda süregiden tartışmaların özel olarak belli bir boyutundan söz edeceksek, imzanın kişisel olmasında mutlak yarar var. Partimiz siyaset tartışmalıdır. Ülkeyi, partiyi ve devre tamamlansın diye, ille partinin nasıl değişmesi gerektiğini. Bunun yerine saatler boyunca “ben” tartışılmaktadır. Yaptım, söyledim, gittim... Ben’in yaptıkları, başkalarının yaptıklarını aktarmayı, yani dedikoduyu davet etmeden durur mu! “Ne olmuş abi, o ne demiş, sen n’aaptın.” Bu başka bir sosyallikte hakikattir. Partide kirlenmedir. Çünkü bir komünist partide kurulların içinde ne konuşulduğu kimseyi ilgilendirmez. 40 yıl sonranın tarihçileri hariç. Bugün fazla fazla ilgilendirir hale geldiyse, tam tamına ne olduğunu, ne dendiğini yanıtlasanız bile kir birikmeye devam edecektir. Gerçekdışı bilginin yarattığı kirle, gerçeğin yarattığı kir arasındaki fark, ikincinin biraz daha kolay temizlenmesi. Ama asıl, zemin bir an önce terk edilmeli. Buradan “parti” olunmaz. Parti siyasetten çıkar. Merak gıdıklayan bir bilgi bombardımanı bozuk zemindir. Ne yazık ki dezenformasyon kırılmadığı ölçüde, bozuk zemin bir daha temizlenemeyecek hale gelir. Zorunlu olarak bir başka zeminde devrimci siyaset yükseltilirken, bir yandan da sorular yanıtlanır. Yoksa, tekrar edeyim, sükut ikrardır. Anlatıcı derinlik sarhoşluğuyla inmeye devam edecektir. Partimiz siyaseti tartışırken imzalar esas olarak kolektif olsun bültende. “Kolektif” olanı sakınayım. İyisi mi ben buraya kendi imzamı atayım! *** Dedikodu abartıdır. Abartı iştah kabartır. Kulaklar açılır, gözler büyür. Anlatıcı suyun derinliklerine davet edilmektedir. Reddedemeyecektir o daveti. Eşyanın tabiatına, dedikodunun özüne aykırıdır. Derine, daha derine... Kendimi özgür ve sorumsuz hissedip veya derinliğin cazibesine kaptırıp uydurmayacağım. Her defasında veya her yeni paragrafta, gözler ve kulaklar üstündeki etkisi bir öncekinden daha kuvvetli olmalıdır. Etki düzeyi artmazsa rating düşer. AKP tapelere “bunlar kanunsuz” diye yanıt vermişti. Karşı taraf yenilerini ortaya atamayacak duruma gelene kadar, çok uzun süre yalan bile diyemedi. Hırsızın hiç suçu yoktu. Aslı astarı olmayan şeyler söylendiğinde ve bunlar, dönüp hakkında konuşulan kişilere soru olarak yöneldiğinde, yanıt “partimiz siyaset tartışmalıdır”la sınırlanamıyor. Kendi düzleminde doğru yanıt bu. Ama doğruluğu bir yana, bu, iddiayı kabullenmekten başka nasıl yorumlansın? Konuşmak zorunlu olmuştur. Yoksa sükut ikrardan gelir. Bizde de, her şey birdenbire bir gece yarısı emailiyle başladı, denildi. Konuşursunuz ve insanlar hakikate ulaşmış bile olur, sizin yardımınızla. Hakikat, tam tamına ne olduğuysa tabii. Her şey birdenbire başlamadı! Onu söyleyeceğim. Değerli yoldaşlar, Partimizde bir süredir devam etmekte olan krizi çözmek için bugün gerçekleşen görüşmeler çıkmaza girmiştir. Bu tıkanıklığı sağlıklı bir biçimde sonuca bağlamak için 29 Mayıs perşembe günü yapılması kararlaştırılan görüşme öncesinde İstanbul’daki bazı partililer Aydemir Güler, Kemal Okuyan ve Süleyman Baba’nın partiden istifa ettiği bilgisini yaymaya başlamıştır. Bu bilgi gerçek dışıdır. Türkiye Komünist Partisi’nin gelenekleri ve iç kültürü bu siyaset tarzına tamamen kapalıdır. (...) Bu açıklamayı almadan önce aranıp bizim istifa ettiğimiz dezenformasyonuna tabi tutulmayan partililer kendilerini şanslı saymalılar. Ben o akşam o kadar şanslı olmayan onlarca yoldaşımın telefonlarına yanıt verdim. Soru “yoldaş, ne oldu, sen nasıl partiden gidersin?” idi. O uğursuz gece dezenformasyona kayıtsız kalamazdık. Partiye “senden, sizden nasıl istifa ederim” demek zuldür. Ama herhalde öncesinde, hakkımızda “istifa ettiler” diyenlerin hissettikleri farklıydı. Ertesi sabah görüşmeye gidenlerimizin karşısına zafer kazanmış komutan edasıyla çıkacak ve “parti sizin istifanızı ‘öğrendi’ ve kimsenin kılı kıpırdamadı” diyeceklerdi. Ne zafer ama! Bu siyaset tarzını soktuğunuzda, artık orası TKP olmaktan çıkar ve zaferinizle baş başa kalırsınız. Dezenformasyonu yaymak kirletir. Düzeltmek de bu kirli tartışmayı sürdürmektir ve parti buradan temizlenmez. Partide siyaset temizler. Siyasetin devrimcisi, açığı, komünistçesi iyilik üretir. “Biraz da kirlenelim...” Tamamen yanlış anlamadır bu. Bizim siyasetimiz kirletmez. Yüceltir. Dönün tekrar okuyun yukardaki mesajı. Yazdığımız istifa etmediğimizdir. Bu kadar basit. Her şey orada başlamamıştır elbette. Siyaset çözer. Zaten sorun da siyasette doğmuştur. Partide boy atmasında kolektif sorumluluğumuz ve en fazla da MK’nın kolektif suçu bulunan sorun birikintisinin çürütücü etkisi karşısında, kimi arkadaşlarımız, çözümün parçası olmayı beceremediler. Sorunun parçası oldular. Çözüm için yapılacak herhangi bir girişimi kendi pozisyonlarına karşı tehdit olarak algıladılar. Sonra ortaya bir sonraki çağrımızda anlattığımız durum çıktı: (...) Türkiye Komünist Partisi, gelenek ve de-