Kalabalık Dergi Kalabalık Shi | Page 29

‘’Seyir, gerçeği görmek adına yetersiz de olsa, kokusunu taşıyabilir hakikatin…’’ 5- Ne olur, oradaysan ve dizlerimdeki kabuğun en az senin kadar büyüdüğünü anladıysan konuş benimle. Geçmiş gün tümörünü ve kinini eritemediysem, bunu başarısız sulu şakalarımın çözemediği katı espriler olarak farz et ve konuş benimle. Bir şans daha’lık bir şeyler olmadığını bilen ama misketlerini göstermek için hâlâ peşinde olan bir çocuk için yüzünü dön... Konuş benimle... Her ne olduysa, içinde duramayan bu şeyin eskilere ait olduğunu anladı. Yazdıklarındaki sapmalar açıkça görülüyordu. Bunları balıklara yazmamıştı. Balıklar içinde susmuş bir yükün mührüydü... Bunca zaman yazan, soran, merak eden, belli bir cezbeyle bir şeyin ardına düşmüş kaç kişi insanın şu muamma iç âlemini konuştu? Kaçı zihinden bahsederken kendine yakalandı? Kaçı o bilinmezleri; kütüphane, oda, otel olarak adlandırdı hatıralarında bocalarken. Hepsi de derindeki bir perdenin varlığına müptela olmamış mıydı en başta? Çektiği fotoğraflar, kahvesini bitirdiği bardağı, kurduğu bağdaşın içindeki çizgisiz defteri ve yazdığı bu altı maddeyi çektiği resimlerin son altısına birer birer yazmak için elindeki kalemi hazırda bekliyorlardı. Oysa bir an bekleyip paragraf başı yaptı ve ‘’Hafızasında dışlanmış biri olmaktan korkuyorum.’’ yazdı. Bununla birlikte artık açıkça kabullenmiş oluyordu; gerçekten de yazdıklarındaki sapmaların işaret ettiği şey, hâlen daha ağırlığını hissettiği şeydi... Buradan ayrılan sevgili. İlletli zamanlar... Siz ona ne derseniz deyin olacağa ilerleyen zaman... Bitmeyecek gibi hissettiren nekahet dönemi canı