Fotoğraf makinesini minik elleriyle sıkıca tutup ne yapması gerektiğini
bilen bir tavırla elini uzatmasını istedi. ‘’Benim boyuma kadar gel,’’ dedi.
‘’Elini böyle yap.’’ Ellerini fotoğraf makinesinin objektifinden çıkıyormuş
gibi yere paralel uzatmasını istiyordu. Kamerayı vermeden anlattığı bir kaç
şeyi bu kadar doğru anlamış olmasına şaşırıyordu; kollarını oltanın kamışı
olarak göstermeye çalışıyordu! Oysa neler olacağını anlatırken neredeyse
dinlememişti, gözü sürekli başka şeylerle meşguldü, elleri durmak
bilmiyordu.
‘’Parmaklarını da uzat, hıh, tamam.’’
Hava giderek kararıyordu ve bu son poz olacaktı. Tedirgin değildi, sadece
merak ediyordu. Bir yandan çektiği diğer fotoğrafları düşünüyordu, eve
vardığında onlarla ilgilenmeliydi, başka yapacak neler vardı? Zihni bu
garip meşgalelere takılmıştı. Gözleri, kendini iyice gösteren Ay’a dalmışken
kulağından içeri tadını bildiği bir ağrı sokuldu.
‘’Bir adım daha gel,’’
Ellerini fotoğraf makinesine sıkıca dolamış gözünü yapıştırdığı vizörden
ayırmadan sesleniyordu büyük gözlü çocuk;
‘’Bir adım daha gel,’’
Dediğini yaparken birilerinin o anda neler yaşadığını bildiğini düşündü.
Kendini bu şekilde sakinleştirmek istiyordu çünkü bu çok tanıdık bir
rüyanın bir başka hatırlatıcısıydı. Tamamen hortlamasından nedense
çekiniyordu. Garip bir sesle çocuğa; ‘’Tamam,’’ dedi, ‘’böyle mi?’’ Deklanşöre
basmasıyla göğsünde bekleyen ağrının yok olacağına odaklandı. Fakat
çocuk ikinci hamlesini fotoğraf makinesine yapışık dudaklarını oynatarak
yaptı;
‘’hayııır, Ay’a yere doğru!’’
Devam edebilir…
26