Ekim 2013
Edebiyat Dışı
[email protected]
Merhaba sevgili okurlar,
Bu ay Suç Bilimin ve Suç Psikolojisinin tarihini irdeliyoruz.
Suç Bilimi anlamına gelen “Kriminoloji” sözcüğü tarihte ilk olarak Topianard isimli bir Fransız hekimi
tarafından kullanılmış ve aynı başlığı taşıyan ilk eser, 19. yüzyılın ikinci yarısında hayatını sürdürmüş olan,
Garofalo tarafından yayınlanmıştır. Anlaşılan şu ki, insanoğlu varolduğunudan beri her ne kadar suç var ise,
suç bilimi yeni bir terimdir. Ancak suç konusu ile uğraşılmasının eski bir tarihi vardır.
Eskiden beri belirli bazı etkenler suça yöneltici etkileri dikkati çekmiş bulunuyordu. Meselâ Platon,
“Kanunlar” isimli eserinde suçu ruhun bir tür hastalığı olarak saymış ve bunun üç kaynağı olduğunu
belirtmiştir: İhtiraslar (istek, arzu, kıskançlık, hiddet ve başkaları gibi), zevk aramak ve cahillik. Platon’a göre
ceza suçluyu aydınlatarak ıslah eder ve onun üzerinde, hiddet, zevk arzusu gibi etkenlerin kurduğu baskıları
ortadan kaldırır.
Başka bir düşünür Hippocrate da, Platon ile beraber adeta Suç Antropolojisinin varlığını ilk defa hissetmiş bir
yazar sayılabilir. Zira her iki düşünür de beden şekilleri ile karakter arasında bir ilişki gözleminin yapıldığını
görmekteyiz.
Yine başka bir düşünür Aristo ise, suçluları toplum düşmanı saymış ve onların merhametsizce
cezalandırılmaları gerektiğini savunmuştur. Aristo sefaletin, ihtilâle ve suça sebep olduğunu iddia ediyordu.
Bazı düşünürler, Aristo’yu biyolojik psikolojinin kurucusu olarak saymaktadırlar.
Eski Yunanda suçlu daha çok filozofik ve teolojik yönden uğraşılmış, bu yönde izahlar verilmiştir. Sofokles’in
ünlü eserinde babasını öldüren ve annesi ile evlenen Oedip “Ben hareketlerime katlandım, katlanmak
mecburiyetinde kaldım; yoksa işlemedim” der.
Ortaçağlarda, Thomas d’Aquin, insan ihtiraslarında suçların çoğunun kökenini görmüş, fakat sefaletin suça
sebebiyet verici bir etken olduğunu da belirtmiştir.
Orta çağların önce Musevilik sonra Hıristiyanlık öğretisinde yer alan suç konusundaki görüşü şöylece
özetleyebilirim: İnsanın ahlâkî, manevî gelişmesi mümkündür. Kişinin manevî gelişmesi onun suçluluğa karşı
kendisini korumasına imkân verir.
Pozitivist (Maneviyata inanmayan ve herşeyin mantıksal açıklaması olduğunu inan) yazarlara ulaşmadan çok
daha önce Thomas Moore, Montesquieu, Voltaire, Rousseau, Beccaria, Bentham gibi yazarlar suçu sosyal
bir olay sayan bazı görüşleri belirtmişlerdir. Nihayet 11. yüzyıl başlarında ilk pozitivistler Lavater, Gall, Pinal,
Esquirol gibi yazarlar suçlunun fizik ve psikolojik kişiliği ile ilgilenmeye başlamışlardır.
1860 yılında Maudsley suç ile akıl hastalığı arasındaki ilişkileri inceleyen eserini yayınlamış ve 1868 de
Prosper Despine (Psychologie Naturelle) adlı eserinde suçlu çocuklarda dejenereleşme alâmetinin varlığını
belirttikten sonra suçlunun folie morele’e (bir tür akli dengesizlik) tutuldukları sonucuna varmıştır.
Alfonso de Candolle ve Villerme 1830 ve 1831 yıllarında suç istatistikleri üzerinde incelemeler yapmışlardır.
Parent-Duchaftelet, fuhuşu devri bakımından çok yeni bir metodu uygulayarak, Antropolojik, Tıp ve
Toplumbilim yönlerinden incelemiştir.
26 Kalabalık