Kalabalık Temmuz 2013
Süreyya 6 yıldır yazlar hariç üzerinden çıkarmadığı siyah hırkasıyla pencere kenarındaki koltukta
oturuyordu. 6 yıldır saçlarını kestirmemiş 6 yıldır tek satır yazı yazmamıştı. Kapıdan gelen tıkırtıya önce yaşlı
kara kedisi dikkat kesildi sonra kendisi. Kapıyı açtığında yerde yatan çelimsiz kara gözlü çocuğu gördü. Aynı
anda birkaç zabıta merdivenleri tırmanıyordu. Bir an Umut Süreyya’nın gözlerinin içine baktı. O an sanki
sessiz bir anlaşma yaptılar. Süreyya Umut’u içeri çekip kapıyı kapattı. Kapı deliğinden bakıp zabıtaların
gitmesini bekledi. Sonra yerde yatan 6 yıllık baygın çaresizliği kucağına aldı. Kanepeye yatırdı. Süreyya
bundan sonra günlerin onun için geceden uzun olacağının farkında değildi.
Umut Süreyya’nın kanepesinde ancak ertesi sabah uyandı. Mahcuptu. Süreyya onun için tepsiye kahvaltı
hazırlamıştı. Bütün gece hiç uyumadan Umut’un başında beklemişti. 6 yıldır yağmursuzluktan çöle dönmüş
kalbini sanki seller götürüyordu. Anlamıyordu Süreyya Umut’un ona verdiği umudu. Bütün gece düşünmüştü
ne olursa olsun bu yuvasızın elinden tutacaktı. Anlamadığı bir güç Süreyya’ya bunu yapmasını söylüyordu
sanki. Onunda bu güce karşı koyacak kuvveti ve kaybedecek bir şeyi yoktu.
…
Umut ve Süreyya 15 yıl sonra eylülün son gününe birlikte uyandılar. O gün Umut, üniversitesindeki son
yılının ilk gününe Süreyya ise son kitabının ilk imza gününe gitmek için hazırdı. Kapıdan birlikte çıktılar. Yol
ayrımına kadar birlikte beraber yürüdüler. Umut Süreyya’dan ayrılırken ona “İyi şanslar anne.” dedi. Süreyya
Umut’a “Sana da iyi şanslar umudum.” dedi. Birbirlerini öpüp ayrıldılar.
Süreyya da Umut da bir 23 Eylül sabahında şu dünyada yapayalnız kalmışlardı.
Birbirlerinden habersiz ve birbirlerinin umudu olacaklarını bilmeden...
Yağmur GİRİŞKEN
15