Kalabalık Temmuz 2013
İyi Şanslar Umudum
Süreyya 27 yaşına kadar küçük bir kız çocuğuydu. 27 yıl büyümeye çalışmış, başaramamıştı. Hayatta bir
anneciği bir babacığı bir de sokakta ölmek üzereyken bulup iyileştirdiği kara kedisi vardı. Kızıla çalan
kahverengi saçları ve bal rengi gözleri vardı. Hiç âşık olmamıştı. Aşka bir bilinmezlik gibi bakardı. E haklıydı.
Geçimini çocuklar için yazdığı
hikâyeleri yayımlayarak sağlardı. Edebiyat koca bir deryaydı, akmasa da damlardı. Boş zamanlarında kahve
yapar filmlere ağlardı. Filmlere, kitaplara ağlayan şunun şurasında kaç kişi kalmıştı.
Süreyya ilk önce özgürdü. Kahvesini nasıl içeceğine, uyuyacağı yastığın sertliğine, o gün yemek istediği yemeğe, seveceği insana, yapacağı işe, yaşayacağı yere kadar ne varsa kendi karar verirdi. Bir insan için ne kadar
büyük ve küçük karar varsa hepsini kendi vermişti. Anne babası en çokta bu yüzden onunla gurur
duyarlardı. Evlatları kendi hayatına sonuna kadar hakimdi. Yalnız kader ne getirir ne götürür bilinmezdi. Öyle
ki Süreyya 28 yaşına girdiği gün bir daha asla küçük bir kız çocuğu olamayacaktı.
Süreyya, eylül ayının, gecesinin ve gündüzünün eşit olan gününe uyanmıştı. 23 Eylül onun doğum
günüydü. Bu günden sonra Süreyya için gece hep daha uzun olacaktı. Evvel gece annesi aramış annesi aramış
yarın erkenden kahvaltıya çağırmıştı. Doğduğu günü kızına doğurduğu günü kendisine bayram edecekti. Eğer
yaşasaydı…
Süreyya kapıdan çıkartılan iki torba cansız bedene bakamadı. Gaz sızıntıs