INmagazine Zirve Özel | Page 48

GÜNDEM
46

Lafarge Holcim birleşmesini yönetmek üzere iki yıl önce göreve gelen ve 15 Temmuz 2017 ’ de istifa ede� edeceği açıklanan Eric Olsen , uyum ihlali sebebiyle görevinden ayrılmak durumunda kalan CEO ’ lar zincirinin son halkası oldu ; ancak onun hikayesi diğerlerinden çok farklı . Gelin bu vakayı , konuyla ilgili bilgimiz kısıtlı olduğundan , bir yargıya varmaktan kaçınarak inceleyip anlamaya gayret edelim . Bir İsviçre-Fransa şirketi olan , dünya devi çimento şirketi LafargeHolcim , içlerinde DAEŞ ’ in de olduğu terörist grupları finanse etmek ve çalışanların hayatını riske atmak suçlamasıyla karşı karşıya . Anlaşılan o ki , şirket , Suriye ’ deki birtakım aracılara terörist gruplar ve ambargo altındaki taraflarla iş yapabilmek ve bölgedeki fabrikasını açık tutabilmek için aracılık etmeleri için 2013 ve 2014 yıllarında ödemeler yapmış . Bahsimize konu fabrika 2010 yılında çalışmaya başlamış ve yatırım maliyeti 680 milyon dolarmış . 2014 yılına gelindiğinde , bölgedeki politik durum ve güvenlik şartları şirketi üretimi durdurup fabrikayı terk etmek durumunda bırakmış . Birçok defa tartıştık , gelecekte de tartışmaya devam edeceğiz … Bir şirket şartlar ne olursa olsun kanunlara ve iş etiği ilkelerine % 100 uyumlu olabilir mi ? Yoksa uyum dışı davranışı makul gösterebilecek istisnai , olağanüstü durumlar karşısında politika ve prosedürlerini esnetebilir mi ? Önce kendimize şu soruyu sormakla başlayalım : “ Çökmüş bir devletin topraklarındaki yatırım ve ticari çıkarlarınızı korumak ve dünyanın bugüne kadar karşılaştığı en ciddi terör örgütünün talepleri arasında sıkışıp kalmaktan daha zorlayıcı bir ‘ olağanüstü durum ’ olabilir mi ?” Bu soruyu , durumu makulleştirmek değil , içinde bulunulan risk ortamını iyi anlamak ve empati kurabilmek için soruyorum .

NEREDEN SONRA KABUL EDİLEMEZ ? Zor zamanda verilen zor bir kararın şirketi bugün getirdiği yere dikkat edelim … LafargeHolcim hakkında süren iki dava var . Bunlardan biri , Fransa Maliye Bakanlığı tarafından açılmış . Diğeri ise Suriye fabrikasında çalışan 11 kişi ve Sherpa isimli bir sivil toplum örgütü tarafından açılmış olan ve şirketi , terörizmin finansmanı , savaş suçlarına ortaklık ve insanlığa karşı suç işlemekle itham eden bir toplu dava .
BIR İSVIÇRE-FRANSA ŞIRKETI OLAN , DÜNYA DEVI ÇIMENTO ŞIRKETI LAFARGEHOLCIM , IÇLERINDE DAEŞ ’ IN DE OLDUĞU TERÖRIST GRUPLARI FINANSE ETMEK VE ÇALIŞANLARIN HAYATINI RISKE ATMAK SUÇLAMASIYLA KARŞI KARŞIYA .
Davalar ve basının baskısında çıkan haberlerin ardından şirket bir iç soruşturma başlattı ve ilk raporunu 2 Mart 2017 günü yayımladı . Raporda bulgu olarak , Suriye ’ de hızla kötüye giden politik durum dolayısıyla şirket personeli ile fabrikanın fiziki güvenliğine yönelik tehdidin arttığı ve içinde bulunulan durumun çok zorlayıcı olduğu ; aracıların bölgeyi kontrolü altına alan birçok grup ile anlaşmalar yaparak fabrika güvenliği ve sevkiyatlar için güvenli geçiş için ödemeler yaptığı ; buna mukabil , bahse konu grupların hangileri olduğu ile ilgili kesin bir bilgiye ulaşılamadığı bilgilerine rastlıyoruz . Aynı raporda , “ belli bir noktadan sonra ” ortaya konulabilecek yöntemlerin “ kabul edilemez ” olduğu ve sonuç olarak operasyonun durdurulduğu ; her ne kadar şirketin etik koduna aykırı davranmış olsalar da Suriye fabrika yönetiminin tek önceliğinin güvenlik olduğu görüşleri yer alıyor . “% 98,7 hissesi LafargeHolcim ’ e ait olan Suriye fabrikası yöneticilerinin bu ödemeleri merkezin izni ve onayını almadan yaptıkları ” ise rapordaki dikkat çekici bir diğer ifade . Bir sivil vatandaş olarak bu iddiayı inandırıcı bulmasak da hakkında davalar süren bir şirketin açıklamasının başka yönde olmasını beklemenin gerçekçi olmayacağını da kabul etmek lazım . Raporun ardından atılan adımlarda şirketin risk yönetimi sistemini güçlendirmek üzere bir yapılanma başlattığını ve atacağı somut adımları kamuoyu ve hisse sahipleri ile paylaştığını görüyoruz .