INmagazine Sayı 9 (Ocak, Şubat, Mart) | Page 48

SOSYAL PSİKOLOJİ
vatandaşın en büyük ortak özelliği “ sadece ne yaptıklarının hiç farkına varmamış olmaları idi ”. Bu tiplerin belki de insanlık tarihinin en büyük canavarları haline gelmesine neden olan şey , düşüncesizliklerinden başka bir şey değildi . Hayatın sıradanlığı içerisinde saf kötülük bile eğer üzerinde düşünülmezse bazen insanlar tarafından fark edilemiyor olabilirdi . Arendt bu konu hakkında tam olarak şunu söylemektedir : “ Hiçbir şey yaptıklarımızı düşünmekten daha önemli değildir .”
46
KESİN BUYRUK VE PRATİK AKIL Eichmann savunmasında kendisine yapılan suçlamaları reddetmektedir . Kendisi sistemin içerisindeki ufak bir dişliden ötesi değildir . Yahudi sorununu da bu görev bilinci ile ele almıştır . Onun için cepheye yiyecek gönderilmesi ile çoluk çocuk demeden masum insanları imha kamplarına göndermek arasında görev bilinci açısından çok da büyük fark yoktur . Kendisi sadece itaat etmekle yükümlü olduğu emirleri gerçekleştirmiştir . Her zaman kanunlara uyduğunu ve görevinin gerektirdiği şeyleri yaptığını iddia eden Eichmann bu körlemesine itaati için “ ölü yıkayıcının elindeki ölü gibi itaatkar olmak ” deyimini kullanmaktan çekinmiyordu . Dava sırasında ilginç bir tartışma da Kant ’ ın etik anlayışı üzerine geçmişti . Kant ’ ın kategorik buyruk tanımına uygun hareket ettiğini iddia eden Eichmann aslında yanılıyordu . Kategorik buyruk kısaca , “ herhangi bir koşul veya şarta bağlı olmadan , sadece objektif olarak zorunlu olan buyruk ” olarak tanımlanabilir . Kant için bir eylemin ilkesinin ahlaki bir değere sahip olması , o eyleme yönelik hiçbir eğilimin olmaması ya da tersi eğilimlerin varlığı halinde , eylemin sırf ödeve saygıdan dolayı gerçekleştirilmesiyle ilişkilidir . Kant ’ ın kesin buyruk ( kategorischer imperativ ) dediği yasa ise kısaca , “ Aynı zamanda genel bir yasa olmasını isteyebileceğim şekilden başka türlü davranmamalıyım ” ifadesiyle anlatılabilir . Kant ’ ın yasa koyucusu bütün insanlık iken , Eichmann hastalıklı bir anlayışla bunun yerine Hitler ’ in iradesini yerleştiriyordu . Eichmann bütün insanlığın iradesini Hitler ile değiştirerek aslında
HER ZAMAN KANUNLARA UYDUĞUNU VE GÖREVININ GEREKTIRDIĞI ŞEYLERI YAPTIĞINI IDDIA EDEN EICHMANN BU KÖRLEMESINE ITAATI IÇIN , “ ÖLÜ YIKAYICININ ELINDEKI ÖLÜ GIBI ITAATKAR OLMAK ” DEYIMINI KULLANMAKTAN ÇEKINMIYORDU . SOYKIRIM BU ITAATLE MÜMKÜN OLDU ...
en başta kendisine ihanet ediyordu . Bu konuda Nürnberg yargılamaları sonucu idam edilmiş Polonya Kasabı Hans Frank ’ ın sözleri Eichmann ve benzerleri için yeni bir buyruk olmuştu : “ Eyleminizden haberi olmasa da , Führer ’ in de onaylayacağı şekilde hareket edin ”. Elbette Kant asla böyle bir düşünceyi ileri sürmemiştir . Kant ’ a göre insan pratik aklını kullanarak hukukun ilkeleri olabilecek ve olması gereken bir takım ilkeleri bulmaktadır . İnsan , yasalara uymaktan daha fazlasını yapabilir , itaat çağrısının ötesine geçebilir , kendi özgür iradesini hukukun ortaya çıktığı kaynakla özdeşleştirebilir . Kant ’ a göre bu kaynak “ pratik akıl ” dır . Eichmann ’ ın gündelik kullanımında ise bu kaynak Führer ’ in iradesidir . Eichmann o çok sevdiği Kant ’ ın ödev anlayışını terk etmiş ve Kant ilkelerine göre yaşamaktan gönüllü olarak vazgeçmişti . Bu konuda düşünmeyi de reddederek artık kendi eylemlerinin ustası olmayı
bırakmıştı . Artık herhangi bir şeyi değiştirmeye muktedir olamayacaktı .
BAZEN SADECE İSTİSNALAR , ‘ NORMAL ’ TEPKİLER GÖSTEREBİLİR Eichmann ’ ın kullandığı dil de oldukça ilgi çekiciydi . Oldukça sıkıcı ve sıradan bir bürokrat olan Eichmann ’ ın dili oldukça resmi idi . Bu sebeple sorulara verdiği cevaplar da sanki bir tornadan çıkmış gibi aynı oluyordu . Arendt ’ in deyimi ile “ Her zaman aynı şeyleri aynı biçimde ifade ediyordu ”. Nazi Almanya ’ sında öldürmek , gaz odaları , imha kelimeleri hiçbir zaman kullanılmazdı . Hatta bu kelimeler tabu olarak görülmekteydi . Hiçbir resmi belgede , hiçbir konuşmada bu tür kötü kelimelerden bahsedilmiyordu . Bu tür işler için belirlenen ve kullanılan kelimeler “ nihai çözüm ”, “ tahliye ”, “ özel muamele ” gibi daha masum kelimelerdi . Arendt bu durumu şöyle açıklıyordu : “ Bu dil sisteminin asıl etkisi , söz konusu insanları yaptıklarından bihaber tutması değil ; insanların yaptıklarını , cinayet ve yalanlarla ilgili eski , ‘ normal ’ bilgileriyle aynı kefeye koymalarını önlemesiydi . Her türlü açık fikre , özgür düşünceye veya dile karşı duran “ kötülüğün sıradanlığı ” insanlığı felakete sürüklerken bunun sebebi kişilerin saf kötü olması değil , aslında kötülüğü rasyonalize etmeleri ve sisteme direnmeyi bırakmaları idi . Kendilerini özgür iradelerinden , toplumsal vicdandan ve her türlü etik ilkeden kurtulmuş olarak gören Eichmann gibiler artık yaptıkları kötülükler-