İLETİŞİM
Aklımız Diplomasızlara Emanet
Nasılsa Unutuluyor mu?
4
Günümüzdeki iletişim kazaları, sanıldığı gibi“ nasılsa unutulmuyor”; markalara ve şirketlere çok ciddi, kalıcı zarar verebiliyor. Ve kimse beynini diplomasız bir doktora emanet etmezken, düşüncelerimiz, algı mekanizmamız ve hatta duygularımızla ilgili herkesin etki yapma hakkına sahip olması normal mi sizce?
Yazı: Arzu Pınar Demirel, Headline İletişim
İletişim, tıp veya hukuk gibi, diplomasız yapılamayan bir meslek dalı değil. İletişim Fakültesi’ nden mezun olmayanlar da, kariyerlerini reklam, halkla ilişkiler, sosyal medya gibi iletişimin çeşitli alanlarında yapabiliyor. Bazıları psikoloji, sosyoloji, işletme eğitimi aldıklarından dolayı, sosyal bilimlere daha yakın olsalar da; gıda uzmanından, kimya mühendisine, bu alanın kapısını açmadığı yok. Ne de olsa iletişim mesleğinden bahsediyoruz. Araya duvar örüp,“ sen gel, sen git” demek yakışır mı hiç! İşin özü, birbirinden farklı eğitim, kültür, gelir grubundan insanların anlaşabilmelerini, ortak bir zeminde buluşmalarını sağlamak. Tek bir kelimeye bile birbirinden farklı anlamlar yüklendiği, birinin kara dediğine ötekinin beyaz dediği bir ortamda, diyalog başlatabilmek. Kimi zaman milyonlarca insanın bir lideri desteklemesini sağlamak, kimi zamansa bir markayı vazgeçilmez kılmak. Şirket çalışanlarının etik değerlere sahip çıkmalarında da, kriz yönetiminde de iletişimci- lerin rolü var. Birbirini yakından tanıyan iki kişi bile zaman zaman anlaşmakta zorluk çekerken; iletişimi kitlesel olarak yönetebilmek büyük maharet istese de, diploma gerektirmiyor. Meslek olarak tanınmadığından veya akademide temsil edilmediğinden değil. Tam aksine her yıl, sektörde duyulan ihtiyacın üstünde, pek çok genç, iletişim fakültelerinden mezun oluyor. Ancak genel kanı; bu mesleğin bir şekilde öğrenilip, icra edilebileceği yönünde. Örneğin Tıp Fakültesi’ nden mezun olmayan birisi hasta tedavi etmeye kalkarsa, ona büyük zarar verebilir. Şimdi sorarım sizlere; insanları etkilemek hayati bir konu değil midir? Etik kurallara bağlı olmayan iletişimciler, kitleleri olmadık ideolojilerin peşinden sürükleyebilir; içi boş vaatlerle, batırana kadar alışveriş yaptırabilir, halkı yalan yanlış bilgilendiremez mi? İçinde bulunduğumuz bu iletişim ve teknoloji çağında, hayati öneme sahip değil mi? Evet, belki öldürmez. Ancak düşüncelerimizi kontrol edebilir, hayatımızı çalabilir ve bedeli çok ağır olabilir. Aldatıcı görsel ve ifadeler, dikkati başka yöne çekme, yeşil badana diye adlandırılan, içi boş, sosyal sorumluluk ve sürdürülebilirlikle ilgili söylemler, kadınları seks objesi olarak konumlandırma, çocuklarla duygu sömürüsü, iletişim çalışmalarında karşılaştığımız olumsuz yöntemlerden bazıları. Aslında konu etkilemekse, gerçek hayattan uzak, büyülü bir dünyanın içine çekilmeye, hafiften abartılmasına hiçbirimiz ses çıkarmıyoruz. Gerçekleri yüzümüze, olduğu gibi vuran reklamların sattırmayacağını çoğumuz tahmin edebiliyoruz. Ancak bazı şirketler, markalar veya kişiler sınırı geçebiliyor. İkna sanatını, kandırmayla karıştırabiliyor. Örneğin yakın zamanda, Sırma Su, twitter üzerinden Halep’ e su yardımı yaptığını yazarak, fotoğrafını paylaştı. Ancak fotoğrafın, işinin ehli iletişimciler tarafından uyarlanmadığı ve logoların sonradan eklendiği çok aşikardı. Nitekim orijinal görsel de, sosyal medyada hızla yayılarak; Sırma Su yalancılıkla itham