INmagazine Sayı: 4 (Ekim - Kasım - Aralık) | Page 57

daha az uygunsuz sanıldığı için yeğlenen bir terimdir. Dahası, bulanıklığa kolay izin veren, tutarsızlıkları sıkı sıkıya örtebilen bir sözcüktür. Avrupa Birliği’ni neoliberalizmin bir planı olarak gören Jürgen Habermas gibi, Wolfgang Streeck gibi yazarların temsil ettiği materyalistik bakış açısından, Euro, Avrupa’yı birleştirmek yerine bölmektedir (14). Üç yıl önce, 2012’de, Habermas “Güncel bunalım Euro’nun bunalımı değildir” diyordu. “Euro kendini ne kararlı bir para olarak göstermiştir. Ne de güncel bunalım Avrupa’ya özgü bir borç bunalımıdır. ABD ve Japonya ile karşılaştırıldığında, AB -ve AB’nin içerisinde Euro alanı- her üç bölgede en düşük borç düzeyine sahiptir” (15). Aradan geçen süre içinde Euro dramatik bir karakter değişimine uğramış olsun ya da olmasın, değişim dünyasal işlerin normal durumudur. Başka bir deyişle, ekonomik ve etik bunalım süreklidir, çünkü modern toplumun oluş sürecinin, ön-modern etik ve modern etik arasındaki kesintisiz çatışmanın anlatımıdır. Bu çalışmanın yokluğunda, Avrupa da, tıpkı başka erken katılaşmış uygarlıklar gibi, yerel bir kültürün sonu gelmez yinelemesinde, durağan bir kültürel-çoğulculuk düzleminde takılıp kalırdı. Çatışkısızlık, çelişkisizlik, karşıtlıksızlık tam olarak tutuculuğun temsil ettiği ve uğruna var olduğu politikadır. Ama modern etik, özgürlük, birey, istenç, yurttaş toplumu gibi kavramlardan yoksun bu ideoloji küreselleşmeyi kapitalizm, sınıf egemenliği vb. gibi kavramlar yoluyla anlamaya çalıştığı zaman, olmayan bir realite yaratmaktadır. Bu terimler bilinçsiz olanın insanı gütmesi gerektiğini imler ve bu bakış açısına kitlenen bilinç insanın ussallığı ve özgürlüğü kavramlarını olanaksız bulur. Ekonominin kendisinin etik normlar tarafından, bilimsel etkinliğin ve eğitim düzeyinin niteliği tarafından, genel olarak yurttaş toplumunun politik gelişmişlik düzeyi tarafından belirlendiğini kabul edemez çünkü ekonominin her nasılsa bütün bu bileşenleri belirleyen direnilmez, özerk, Manolis Glezos İTALYAN FAŞİSTLERİNE VE NAZİLERE KARŞI SAVAŞMIŞ BİR YUNANLI OLAN MANOLIS GLEZOS’A GÖRE NAZİ PROPAGANDA BAKANI GOEBBELS’IN 2000 YILINDA “ALMANYA ÖNDERLIĞINDE BIR AVRUPA” PROJESİNDE YALNIZCA 10 YILLIK BİR HATA VARDIR. fetişistik güç olduğu kabul edilir. Avrupa Birliği modern yurttaş toplumunun kültürel tikellikleri indirgeyen evrensel etik karakteri temelinde doğan bir projedir. Ön-modern kültürel-çoğulculuk başlıca savaşıçoğulculuğa yetenekli bir değerler türlülüğü ile tanımlanırken, özgür ekonomik etkinlik süreci olarak yurttaş toplumu insan eşitliğini ve özgürlüğünü ister ve sözde kültürel değerlerin değersizliğini tanıtlar. Modern toplumda eşeysel, ırksal, etnik, dinsel ayrımlar önemsizleşmeye başlar; evrensel insan hakları ve duyunç özgürlüğü zemininde, insan olarak insana uygun gerçek törel yapı şekillenmeye başlar. Aile, Toplum ve Devlet modern dönemde gerçek kavramlarına uygun realiteler kazanmaya başlar. Ulusal karakter ayrımları demode olurken, boş inançlardan, despotik ideolojik saplantılardan, arkaik ırksal, etnik, yerel değerlerden özgürleşen bireyler ve toplumlar ussal insan özü tarafından belirlenen gerçek törel bilinç biçimine doğru evrimlenir. Avrupa Birliği gerçek insanlık Anayasası temelinde olanaklıdır. AVRUPA ALMANYASI MI, ALMAN AVRUPASI MI? “AB’de biraz yalnızım, ama buna aldırmıyorum. Haklıyım. Amerikalılar dünyada ne iseler, Avrupa’da bizler oyuz: Sevilmeyen önder güç.”(16) Angela Merkel Yakın tarihinde kendi üzerinde bile egemen olamayan bir “devletin” hegemon olabileceğini düşünen iki İtalyan gazeteci, Vittorio Feltri (Il Giornale) ve Gennaro Sangiuliano (Rai 1), “Dördüncü Reich: Almanya Avrupa’ya Nasıl Boyun Eğdirdi?” başlıklı kitaplarında Şansölye “Merkiavelli”nin Hitler’in gerçekleştirmeyi başaramadığı planı tamamladığını ileri sürdüler. Bu kez boyun eğdirmenin araçları “tank taburları” değil ama Euro idi. Ve solcu Fransız entelektüeli Emmanuel Todd Almanya’nın “giderek artan bir biçimde gü