daha az uygunsuz sanıldığı için yeğlenen bir terimdir. Dahası, bulanıklığa
kolay izin veren, tutarsızlıkları sıkı
sıkıya örtebilen bir sözcüktür. Avrupa Birliği’ni neoliberalizmin bir planı
olarak gören Jürgen Habermas gibi,
Wolfgang Streeck gibi yazarların
temsil ettiği materyalistik bakış açısından, Euro, Avrupa’yı birleştirmek
yerine bölmektedir (14). Üç yıl önce,
2012’de, Habermas “Güncel bunalım
Euro’nun bunalımı değildir” diyordu. “Euro kendini ne kararlı bir para
olarak göstermiştir. Ne de güncel bunalım Avrupa’ya özgü bir borç bunalımıdır. ABD ve Japonya ile karşılaştırıldığında, AB -ve AB’nin içerisinde
Euro alanı- her üç bölgede en düşük
borç düzeyine sahiptir” (15). Aradan
geçen süre içinde Euro dramatik bir
karakter değişimine uğramış olsun
ya da olmasın, değişim dünyasal işlerin normal durumudur.
Başka bir deyişle, ekonomik ve etik
bunalım süreklidir, çünkü modern
toplumun oluş sürecinin, ön-modern
etik ve modern etik arasındaki kesintisiz çatışmanın anlatımıdır. Bu
çalışmanın yokluğunda, Avrupa da,
tıpkı başka erken katılaşmış uygarlıklar gibi, yerel bir kültürün sonu
gelmez yinelemesinde, durağan bir
kültürel-çoğulculuk düzleminde takılıp kalırdı. Çatışkısızlık, çelişkisizlik,
karşıtlıksızlık tam olarak tutuculuğun temsil ettiği ve uğruna var olduğu politikadır. Ama modern etik, özgürlük, birey, istenç, yurttaş toplumu
gibi kavramlardan yoksun bu ideoloji
küreselleşmeyi kapitalizm, sınıf egemenliği vb. gibi kavramlar yoluyla
anlamaya çalıştığı zaman, olmayan
bir realite yaratmaktadır. Bu terimler
bilinçsiz olanın insanı gütmesi gerektiğini imler ve bu bakış açısına kitlenen bilinç insanın ussallığı ve özgürlüğü kavramlarını olanaksız bulur.
Ekonominin kendisinin etik normlar tarafından, bilimsel etkinliğin ve
eğitim düzeyinin niteliği tarafından,
genel olarak yurttaş toplumunun politik gelişmişlik düzeyi tarafından belirlendiğini kabul edemez çünkü ekonominin her nasılsa bütün bu bileşenleri belirleyen direnilmez, özerk,
Manolis Glezos
İTALYAN FAŞİSTLERİNE VE NAZİLERE KARŞI SAVAŞMIŞ BİR YUNANLI
OLAN MANOLIS GLEZOS’A GÖRE NAZİ PROPAGANDA BAKANI
GOEBBELS’IN 2000 YILINDA “ALMANYA ÖNDERLIĞINDE BIR AVRUPA”
PROJESİNDE YALNIZCA 10 YILLIK BİR HATA VARDIR.
fetişistik güç olduğu kabul edilir.
Avrupa Birliği modern yurttaş toplumunun kültürel tikellikleri indirgeyen evrensel etik karakteri temelinde doğan bir projedir. Ön-modern
kültürel-çoğulculuk başlıca savaşıçoğulculuğa yetenekli bir değerler
türlülüğü ile tanımlanırken, özgür
ekonomik etkinlik süreci olarak
yurttaş toplumu insan eşitliğini ve
özgürlüğünü ister ve sözde kültürel değerlerin değersizliğini tanıtlar.
Modern toplumda eşeysel, ırksal, etnik, dinsel ayrımlar önemsizleşmeye başlar; evrensel insan hakları ve
duyunç özgürlüğü zemininde, insan
olarak insana uygun gerçek törel yapı
şekillenmeye başlar. Aile, Toplum ve
Devlet modern dönemde gerçek kavramlarına uygun realiteler kazanmaya başlar. Ulusal karakter ayrımları
demode olurken, boş inançlardan,
despotik ideolojik saplantılardan,
arkaik ırksal, etnik, yerel değerlerden özgürleşen bireyler ve toplumlar
ussal insan özü tarafından belirlenen
gerçek törel bilinç biçimine doğru evrimlenir. Avrupa Birliği gerçek insanlık Anayasası temelinde olanaklıdır.
AVRUPA ALMANYASI MI,
ALMAN AVRUPASI MI?
“AB’de biraz yalnızım, ama buna aldırmıyorum. Haklıyım. Amerikalılar
dünyada ne iseler, Avrupa’da bizler
oyuz: Sevilmeyen önder güç.”(16) Angela Merkel
Yakın tarihinde kendi üzerinde bile
egemen olamayan bir “devletin” hegemon olabileceğini düşünen iki
İtalyan gazeteci, Vittorio Feltri (Il
Giornale) ve Gennaro Sangiuliano
(Rai 1), “Dördüncü Reich: Almanya Avrupa’ya Nasıl Boyun Eğdirdi?” başlıklı kitaplarında Şansölye
“Merkiavelli”nin Hitler’in gerçekleştirmeyi başaramadığı planı tamamladığını ileri sürdüler. Bu kez boyun
eğdirmenin araçları “tank taburları”
değil ama Euro idi. Ve solcu Fransız entelektüeli Emmanuel Todd
Almanya’nın “giderek artan bir biçimde gü