GÖ R Ü Ş
12
R
epuception! Benim uydurduğum
bir kavram. 1990’lı yıllarda halkla
ilişkilerin tükenmişliği ile sıkıntılar yaşarken bir Londra seyahatim sırasında “Reputation” ile
“Perception”ı evlendirmek gelmişti aklıma. İletişim yönetiminde gelinebilecek
en üst nokta idi benim için. Çünkü hem itibar
hem de sırtını itibara dayamış algı doruklarda
olabilirdi… O dönemde özellikle uluslararası PR
network’leri arasında kıran kırana bir savaş vardı. Özellikle top 10 dediğimiz büyük networkler;
“Reputation” ve “Perception” üzerinden birbirlerine bel altı vuruşlar yapıyorlardı. Biri için
diğeri “tu kaka” anlamında bir yorumla aktarılıyordu müşterilere. “Management”da uzlaşmışlardı da başında “Reputation” mı olacak “Perception” mı, orası kaotik bir ortamdı. Dolayısıyla
müşterilerin de kafası karışmıştı. “Reputation”
mı yaptıracaklardı, “Perception” mı?
Bense bu kavgaya bir anlam veremiyordum.
Özellikle kurumsal markaların meselesi hiçbir
zaman “Perception” olamazdı ama sonuçta
ilgili paydaşlarda “nasıl algılandıkları” stratejik bir açılıma muhtaçtı. Yani, işin içinde algının yönetimi zaten olmalıydı. Ama izdüşümü
itibar olduğu sürece bu algı bir işe yarıyordu.
Bir diğer ifadeyle, altında itibarın dinamikleri
olmayan bir algı pek bir işe yaramıyor, kalıcı
olamıyor, dahası beraberinde tadilat ve onarıma ihtiyaç duyulan bir kurumsal kimlik sorunu
BUGÜNÜN
SIYASET ORTAMI
IÇINDE ÇOK SIK
DUYDUĞUMUZ
“ALGI
OPERASYONU”
IFADESI, IÇI BOŞ
VE KISA BIR SÜRE
SONRA IPLIĞI
PAZARA ÇIKMAYA
MAHKUM
BIRTAKIM
“KISA GÜNÜN
KÂRI” IŞLER
MANZUMESIDIR!
yaratıyordu. Bakınız; BP Meksika Körfezi krizi, Wall Mart çalışanlarının grevi, Mattel’in
Barbie bebeklerle ilgili üretim sıkıntıları,
Toyota’nın ABD Hükümetinin talebiyle 10
milyondan fazla aracı geri çağırmak zorunda
kalması… 2000’lerin başında ABD’de Bridgestone/Firestone ile Ford arasında yaşanan
ve sonrasında iki dünya devi arasında husumete dönen olay da tam bir krize dönüşmüştü.
Çünkü taraflar “Perception” üzerinden iletişimi yönetmeye kalkmışlardı!
Biraz markalar dünyasından uzaklaşalım.
Ülkemizde son yıllarda gündeme damgasını
vuran olaylara göz ucuyla bakalım. Sonra buradan çıkaracağımız dersleri markalara uyarlayalım. Bugünün siyaset ortamı içinde çok
sık duyduğumuz, hatta günlük hayatımızın bir
parçası haline gelen “algı operasyonu” ifadesi, içi boş, inandırıcılıktan uzak, kısa bir süre
sonra ipliği pazara çıkmaya mahkum birtakım
“kısa günün kârı” işler manzumesidir! Televizyonları açıyorsunuz, “algı operasyonu”, gazetelere bakıyorsunuz “algı operasyonu”, güncel
gelişmelerle ilgili kitaplara bakıyorsunuz “algı
operasyonu”… Algıdan mı, itibardan mı söz
ediyoruz. Kafalar karışık! Önce çelişki nereden
geliyor, ona bakalım. “Algılar gerçektir ve hayatı bu algılar yönetir” diyoruz ki, bu doğru bir
tespit. Ama hemen yanı başında duran tespiti
dikkate aldığımız takdirde bunun bir değeri ve
anlamı var. “Gerçeklerin bir şekli ile ortaya