INmagazine Sayı 18 | Page 10

ETİK VE UYUM 8 Aslında bu soruların cevabı çok açık: Normalleşme, salgın ne zaman biter ve insanlar işlerine ne zaman dönerse o zaman başlayacak. Ancak asıl soru şu olmalı: Döneceğimiz normal ile alışık olduğumuz normal aynı şey mi? Bu sorunun cevabı, kocaman bir HAYIR. Adam Smith, Ulusların Zenginliği eserinde şöyle diyor: “Yediğimiz yemeğin kalitesini kasabın iyiliğine, biracı veya fırıncının yüce gönüllüğüne değil onların kendi menfaatlerini koruma çabasına borçluyuz.” Yeni normali, mikro ve makro düzeyde hayatımıza girecek birçok değişiklik ile tanımlayabiliriz. • Bu kriz, şirketlerin uzun zamandır aradığı ancak saha testini bir türlü tam olarak yapamadığı, uzaktan çalışma yoluyla ekonomik verimlilik arayışına bir çözüm üretecek. Bu çözüm, şirketlerin karlılığındaki düzelme için katalizör olacak. • Teknoloji firmalarının uzun süredir yatırım yaptığı araçların hayatlarımıza entegrasyon hızı artacak. Performans farkları, bu teknolojileri verimli kullanabilen ve kullanamayanlar arasında çıkacak. • Kâğıtsız resmî işlemleri güvenli kılan blok zincir teknolojisinin kullanım alanları genişleyecek. Mevcut iş yapma süreçleri için ara çözümler üreten ve gelirleri komisyon kaynaklı olan birçok sektör ortadan kalkacak. • Uzun süredir ayak direyen 5G bir an önce hayatımıza girecek. Silolar halinde çalışan birçok teknoloji birleşeceği için verim ve karlılık artacak. • Araçlar ve sonuçlar ilişkisi geçmişte olmadığı kadar verimli hale gelecek. İş hayatını etkileyen teknolojik araçlar etkilerini geçmişte olduğundan çok daha hızlı gösterecek zira statüko veya değişime direnç artık kırıldı. • Endüstri 4.0 dinamikleri (şeylerin interneti; insansız, ışıksız üretim) etkisini artıracak. Bu durum mavi yakayı işsizlik riski ile yüz yüze bırakırken insan onuruna ve modern aklın entelektüel stimülasyon ihtiyacına daha uygun çalışma ortamları sağlanacak. • Krizden kaynaklı işten çıkarmalar kısa dönemde hayatın gerçeği olacak ancak ekonomi düzeldiğinde o iş artık var olmadığı için insanların işlerine dönüş süreci çok sancılı olacak. • Tarım toplumu dürtüleri ile hızla artan nüfus üzerinde devlet baskısı oluşacak ve Çin’in tek çocuk politikasına benzer uygulamaları görebileceğiz. Dünya nüfusu azalırken satın alım gücü artacak, veba salgını sonrası Avrupa’da olduğu gibi bir küresel refah dönemine girilecek. • İş gücü göçü ortadan kalkarken beyin göçü artacak, bu göçü çekebilen ülkeler ayakta kalacak, diğerleri büyük sıkıntıya sürüklenecek. Adam Smith, Ulusların Zenginliği eserinde şöyle diyor: “Yediğimiz yemeğin kalitesini kasabın iyiliğine, biracı veya fırıncının yüce gönüllüğüne değil onların kendi menfaatlerini koruma çabasına borçluyuz.” Bu tespitin kalbindeki “menfaat” kelimesinden anlamamız gereken şudur: Tüccarın para kazanma menfaatini korumak için kalite ve itibarından ödün vermeden, yani müşterisiyle kurduğu güven ilişkisini kaybetmeden işini sürdürebilme çabasıdır; sofralarımıza iyi birayı, iyi ekmeği, iyi eti getiren. Ekonominin gizli elinin hâkim olduğu güven ve itibar üzerine inşa edilmiş bir ticaret dünyası aslında hiç de ütopik değil. Her biri, bir ülke ekonomisi kadar değer üreten Amazon, Ebay, AliBaba, UBER, TripAdvisor, Facebook gibi şirketler çoktan Adam Smith’in hayalindeki ticaret ortamını bizlere yaşatmaya başladı. Güvene dayalı bu ticaret ortamının var olmasını sağlayan şey ise cep telefonu uygulamalarından verdiğiniz “yıldız”. Bu yıldız sayesinde sizden sonraki müşteri ürünün fiyat-performans dengesinden önce, o tüccara veya o şoföre güvenip güvenemeyeceğine karar veriyor. Böylece itibarlı tüccarın ürünü diğerlerinin önüne geçiyor. Peki, bu yeni eşikten geçtikten sonra yaşayacağımız yeni normal sayesinde, Adam Smith’in yüzünü güldürecek bir kapitalizm modeli ortaya çıkacak mı? Bu soruya kesin bir cevap vermek mümkün değil ancak dileriz öyle olsun ve sivil toplumun yıllardır arayışında olduğu sorumlu kapitalizm modeline geçebilmek için yeterli zemin oluşmuş olsun.