ETİK VE UYUM
8
Aslında bu soruların cevabı çok açık: Normalleşme, salgın
ne zaman biter ve insanlar işlerine ne zaman dönerse o
zaman başlayacak. Ancak asıl soru şu olmalı: Döneceğimiz
normal ile alışık olduğumuz normal aynı şey mi? Bu sorunun
cevabı, kocaman bir HAYIR.
Adam Smith, Ulusların Zenginliği eserinde şöyle diyor: “Yediğimiz
yemeğin kalitesini kasabın iyiliğine, biracı veya fırıncının
yüce gönüllüğüne değil onların kendi menfaatlerini
koruma çabasına borçluyuz.”
Yeni normali, mikro ve makro düzeyde hayatımıza girecek
birçok değişiklik ile tanımlayabiliriz.
• Bu kriz, şirketlerin uzun zamandır aradığı ancak saha testini
bir türlü tam olarak yapamadığı, uzaktan çalışma yoluyla
ekonomik verimlilik arayışına bir çözüm üretecek. Bu çözüm,
şirketlerin karlılığındaki düzelme için katalizör olacak.
• Teknoloji firmalarının uzun süredir yatırım yaptığı araçların
hayatlarımıza entegrasyon hızı artacak. Performans
farkları, bu teknolojileri verimli kullanabilen ve kullanamayanlar
arasında çıkacak.
• Kâğıtsız resmî işlemleri güvenli kılan blok zincir teknolojisinin
kullanım alanları genişleyecek. Mevcut iş yapma süreçleri
için ara çözümler üreten ve gelirleri komisyon kaynaklı
olan birçok sektör ortadan kalkacak.
• Uzun süredir ayak direyen 5G bir an önce hayatımıza girecek.
Silolar halinde çalışan birçok teknoloji birleşeceği için
verim ve karlılık artacak.
• Araçlar ve sonuçlar ilişkisi geçmişte olmadığı kadar verimli
hale gelecek. İş hayatını etkileyen teknolojik araçlar etkilerini
geçmişte olduğundan çok daha hızlı gösterecek zira
statüko veya değişime direnç artık kırıldı.
• Endüstri 4.0 dinamikleri (şeylerin interneti; insansız, ışıksız
üretim) etkisini artıracak. Bu durum mavi yakayı işsizlik
riski ile yüz yüze bırakırken insan onuruna ve modern aklın
entelektüel stimülasyon ihtiyacına daha uygun çalışma ortamları
sağlanacak.
• Krizden kaynaklı işten çıkarmalar kısa dönemde hayatın
gerçeği olacak ancak ekonomi düzeldiğinde o iş artık var
olmadığı için insanların işlerine dönüş süreci çok sancılı
olacak.
• Tarım toplumu dürtüleri ile hızla artan nüfus üzerinde
devlet baskısı oluşacak ve Çin’in tek çocuk politikasına benzer
uygulamaları görebileceğiz. Dünya nüfusu azalırken satın
alım gücü artacak, veba salgını sonrası Avrupa’da olduğu
gibi bir küresel refah dönemine girilecek.
• İş gücü göçü ortadan kalkarken beyin göçü artacak, bu
göçü çekebilen ülkeler ayakta kalacak, diğerleri büyük sıkıntıya
sürüklenecek.
Adam Smith, Ulusların Zenginliği eserinde şöyle diyor: “Yediğimiz
yemeğin kalitesini kasabın iyiliğine, biracı veya fırıncının
yüce gönüllüğüne değil onların kendi menfaatlerini
koruma çabasına borçluyuz.”
Bu tespitin kalbindeki “menfaat” kelimesinden anlamamız
gereken şudur: Tüccarın para kazanma menfaatini korumak
için kalite ve itibarından ödün vermeden, yani müşterisiyle
kurduğu güven ilişkisini kaybetmeden işini sürdürebilme
çabasıdır; sofralarımıza iyi birayı, iyi ekmeği, iyi eti getiren.
Ekonominin gizli elinin hâkim olduğu güven ve itibar üzerine
inşa edilmiş bir ticaret dünyası aslında hiç de ütopik değil.
Her biri, bir ülke ekonomisi kadar değer üreten Amazon,
Ebay, AliBaba, UBER, TripAdvisor, Facebook gibi şirketler
çoktan Adam Smith’in hayalindeki ticaret ortamını bizlere
yaşatmaya başladı. Güvene dayalı bu ticaret ortamının var
olmasını sağlayan şey ise cep telefonu uygulamalarından
verdiğiniz “yıldız”. Bu yıldız sayesinde sizden sonraki müşteri
ürünün fiyat-performans dengesinden önce, o tüccara
veya o şoföre güvenip güvenemeyeceğine karar veriyor.
Böylece itibarlı tüccarın ürünü diğerlerinin önüne geçiyor.
Peki, bu yeni eşikten geçtikten sonra yaşayacağımız yeni
normal sayesinde, Adam Smith’in yüzünü güldürecek bir
kapitalizm modeli ortaya çıkacak mı?
Bu soruya kesin bir cevap vermek mümkün değil ancak dileriz
öyle olsun ve sivil toplumun yıllardır arayışında olduğu
sorumlu kapitalizm modeline geçebilmek için yeterli zemin
oluşmuş olsun.