G
eçtiğimiz yıl ard arda yaşanan
iki büyük kaza sivil havacılık
sektöründe yapılabilecek etik
ihlallerinin sonuçlarının ne kadar ağır
olduğunu tüm dünyaya gösterdi.
29 Ekim 2018 tarihinde haber ajansla-
rı çok kötü bir haberi aboneleri duyur-
maya başladı. Bir uçak kazası olmuştu.
Endonezya’nın düşük maliyetli (low-
cost) havayolu şirketlerinden Lion
Air’e ait olan Boeing 737 MAX8 uçağı
kalkışından 13 dakika sonra Java Deni-
zine düşmüştü. Uçaktaki 181 yolcu ve
8 mürettebattan kurtulan olmamıştı.
Kazanın yaşanan felaketten öte ayrı bir
özelliği daha bulunuyordu. Düşen uçak
Boeing’in yeni uçmaya başlayan dar
gövde uçaklarının yeni versiyonu 737
MAX idi. Kaza bu yeni model uçakların
yaptığı ilk kaza olarak tarihe geçmişti.
Uçağın düşmesi ile ilgili soruşturma
tüm hızı ile devam ederken dünya çok
kısa zamanda başka bir uçak kazası
haberi ile sarsıldı. Etiyopya Hava Yol-
larına ait bir uçak içindeki 149 yolcu
ve 8 mürettebat ile Addis Ababa’dan
kalktıktan kısa bir süre sonra düştü.
Kurtulanın olmadığı kazayı yine Bo-
eing 737 MAX tipi uçağın yapması ise
dikkatlerin Boeing’in yeni tip uçakla-
rının üzerine yoğunlaşmasını sağladı.
Etiyopya Hava Yollarına dört ay önce
teslim edilen uçağın düşmesi üzerine
yapılan ilk soruşturma sonrası yapılan
açıklamada açıklamada Lion Air ile
Etiyopya havayollarına ait aynı tip uça-
ğın yaşadıklarının “açık benzerlikler”
gösterdiği belirtildi.
Bu arada Reuters haber ajansı Lion
Air’a ait Boeing 737 MAX 8 tipi yolcu
uçağının kazadan önceki son dakika-
lardaki kokpit konuşmalarını da içeren
raporla ilgili ayrıntıları yayınlaması
gerçekleri yavaş yavaş ortaya çıkarma-
ya başladı. Rapora göre pilotlar uçağın
neden aniden aşağıya doğru yöneldiği-
ni çözebilmek için dakikalar boyunca
uçağın pilot el kitabını karıştırdı. Pilot-
lar çaresizce uçağın burnunu yeniden
yukarı kaldırabilmek için el kitabında
çözüm aradı.Ne yazık ki bulamadılar
ve korkunç trajedi meydana geldi.
Peki bu iki uçağın düşmesinin asıl se-
bebi neydi? Bunun için konunun ilk
başından itibaren olanlara kısaca bak-
mak gerekiyor.
Dünyada sivil havacılık uçak üretim
endüstrisine hakim olan iki şirketten
biri olan Boeing rakip şirketi Airbus’un
yeni NEO sistemine sahip motorlu
uçakları piyasaya sürülene kadar ola-
ğan bir rekabet içerisindeydiler. Her iki
üretici firma sektörün %66’sına hakim
durumdaydılar.
Daha geniş çaplı ama daha az yakıt
harcayan NEO serisi yani “Yeni Motor
Opsiyonu” motorları olan uçakları ile
Airbus bu rekabette avantaj sağlamaya
başlamıştı. NEO sistemli motorlar en
az %20 yakıt tasarrufu yapıyordu ki
bu oran bir havayolu şirketi için büyük
öneme sahipti. Üstelik Airbus’un eski
uçaklarına kolaylıkla monte edebilen
motorlar sayesinde Airbus pilotlarının
da fazladan eğitim almasına gerek kal-
mamıştı. Özellikle pilot eğitimlerinin
havayolu şirketleri için yüksek mali-
yetleri göz önüne alınırsa bu büyük bir
avantajdı. Böylelikle bir çok havacılık
firması hem pilotların daha az eğitim
alması hem de yüksek yakıt tasarrufu
ile uçuş maliyetlerini azaltan Airbus’ın
NEO motorlu uçaklarını Boeing firma-
sının uçaklarına tercih etmeye başladı.
Rekabette geri kaldığını düşünen Bo-
eing için tek yok vardı. Benzer şekilde
kendi uçaklarına daha az yakıt harca-
yan NEO serisi motorlardan takarak
rakibinin hamlesine cevap vermek.
Fakat ortaya büyük bir sorun çıkmış-
tır. Boeing ve Airbus uçaklarının tasa-
rımları arasında fark bulunuyordu ve
yeni motorlar uçağın gövdesinde eski
motorların olduğu yere sığamıyordu.
Boeing bu durumda iki seçeneğe sa-
hiptir: yüksek yakıt tasarrufu yapan
yeni bir uçak tasarlamak veya tasarruf
yapabilen motorları uçağın gövdesine
sığdırmak için uçaklarının tasarımında
modifikasyonlar yapmak.
5