INmagazine Sayı 15 | Seite 7

G eçtiğimiz yıl ard arda yaşanan iki büyük kaza sivil havacılık sektöründe yapılabilecek etik ihlallerinin sonuçlarının ne kadar ağır olduğunu tüm dünyaya gösterdi. 29 Ekim 2018 tarihinde haber ajansla- rı çok kötü bir haberi aboneleri duyur- maya başladı. Bir uçak kazası olmuştu. Endonezya’nın düşük maliyetli (low- cost) havayolu şirketlerinden Lion Air’e ait olan Boeing 737 MAX8 uçağı kalkışından 13 dakika sonra Java Deni- zine düşmüştü. Uçaktaki 181 yolcu ve 8 mürettebattan kurtulan olmamıştı. Kazanın yaşanan felaketten öte ayrı bir özelliği daha bulunuyordu. Düşen uçak Boeing’in yeni uçmaya başlayan dar gövde uçaklarının yeni versiyonu 737 MAX idi. Kaza bu yeni model uçakların yaptığı ilk kaza olarak tarihe geçmişti. Uçağın düşmesi ile ilgili soruşturma tüm hızı ile devam ederken dünya çok kısa zamanda başka bir uçak kazası haberi ile sarsıldı. Etiyopya Hava Yol- larına ait bir uçak içindeki 149 yolcu ve 8 mürettebat ile Addis Ababa’dan kalktıktan kısa bir süre sonra düştü. Kurtulanın olmadığı kazayı yine Bo- eing 737 MAX tipi uçağın yapması ise dikkatlerin Boeing’in yeni tip uçakla- rının üzerine yoğunlaşmasını sağladı. Etiyopya Hava Yollarına dört ay önce teslim edilen uçağın düşmesi üzerine yapılan ilk soruşturma sonrası yapılan açıklamada açıklamada Lion Air ile Etiyopya havayollarına ait aynı tip uça- ğın yaşadıklarının “açık benzerlikler” gösterdiği belirtildi. Bu arada Reuters haber ajansı Lion Air’a ait Boeing 737 MAX 8 tipi yolcu uçağının kazadan önceki son dakika- lardaki kokpit konuşmalarını da içeren raporla ilgili ayrıntıları yayınlaması gerçekleri yavaş yavaş ortaya çıkarma- ya başladı. Rapora göre pilotlar uçağın neden aniden aşağıya doğru yöneldiği- ni çözebilmek için dakikalar boyunca uçağın pilot el kitabını karıştırdı. Pilot- lar çaresizce uçağın burnunu yeniden yukarı kaldırabilmek için el kitabında çözüm aradı.Ne yazık ki bulamadılar ve korkunç trajedi meydana geldi. Peki bu iki uçağın düşmesinin asıl se- bebi neydi? Bunun için konunun ilk başından itibaren olanlara kısaca bak- mak gerekiyor. Dünyada sivil havacılık uçak üretim endüstrisine hakim olan iki şirketten biri olan Boeing rakip şirketi Airbus’un yeni NEO sistemine sahip motorlu uçakları piyasaya sürülene kadar ola- ğan bir rekabet içerisindeydiler. Her iki üretici firma sektörün %66’sına hakim durumdaydılar. Daha geniş çaplı ama daha az yakıt harcayan NEO serisi yani “Yeni Motor Opsiyonu” motorları olan uçakları ile Airbus bu rekabette avantaj sağlamaya başlamıştı. NEO sistemli motorlar en az %20 yakıt tasarrufu yapıyordu ki bu oran bir havayolu şirketi için büyük öneme sahipti. Üstelik Airbus’un eski uçaklarına kolaylıkla monte edebilen motorlar sayesinde Airbus pilotlarının da fazladan eğitim almasına gerek kal- mamıştı. Özellikle pilot eğitimlerinin havayolu şirketleri için yüksek mali- yetleri göz önüne alınırsa bu büyük bir avantajdı. Böylelikle bir çok havacılık firması hem pilotların daha az eğitim alması hem de yüksek yakıt tasarrufu ile uçuş maliyetlerini azaltan Airbus’ın NEO motorlu uçaklarını Boeing firma- sının uçaklarına tercih etmeye başladı. Rekabette geri kaldığını düşünen Bo- eing için tek yok vardı. Benzer şekilde kendi uçaklarına daha az yakıt harca- yan NEO serisi motorlardan takarak rakibinin hamlesine cevap vermek. Fakat ortaya büyük bir sorun çıkmış- tır. Boeing ve Airbus uçaklarının tasa- rımları arasında fark bulunuyordu ve yeni motorlar uçağın gövdesinde eski motorların olduğu yere sığamıyordu. Boeing bu durumda iki seçeneğe sa- hiptir: yüksek yakıt tasarrufu yapan yeni bir uçak tasarlamak veya tasarruf yapabilen motorları uçağın gövdesine sığdırmak için uçaklarının tasarımında modifikasyonlar yapmak. 5