arasındaki farkın açılmasına neden
olan %1’in elinde. %99 sokaklarda,
parklarda, yaşamın her alanında ada-
letsizliğin simgesi olarak marka özü-
nü oluşturdu.
“Bu kadar para verip de aldığı-
mız bu malları kim üretiyor?”
Bu durum bugünlere özgü bir durum
değil. 1980’lerde başlayan ve tüketim
toplumuna gözümüzü açtığımız yıl-
larda “bu kadar para verip de aldığı-
mız bu malları kim üretiyor” sorusu
beynimizi mıncıklamaya başladığın-
da, duyarlılıklarımıza -her neyse o
duyarlılıklar- ters hareketler yapan
markaları o günün imkânları ile ka-
muoyuna şikayet etmeye başladık.
Günümüzde de internet ortamında
marka ve boykot sözcüklerini yazar-
sanız tüketiciler tarafından onlarca
markanın boykota maruz kaldıkları-
na tanık olabilirsiniz. Boykotlar mar-
kalar üzerine etkili olabiliyor mu?
Bunun cevabı derinlemesine araş-
tırmalar yapılmasını gerektiriyor.
Ancak yüzeysel bir bakış ile ifade et-
mek gerekirse tepkilerini bir “Protest
Brand” haline dönüştürmüş olanların
daha can yakıcı olduğunu görmezden
gelemeyiz.
Ticari markalar günümüzde “dere
yatağına yapılmış evler” görüntü-
sündeler. Hangi hammaddeyi kimden
aldıkları ile başlıyor işler. O hammad-
deyi üretenlerin insan hakları ve çev-
re duyarlılığı gibi konularda iyi per-
formansının olmadığı gerçeği varsa
Barbie’nin üreticisi Mattel’in başına
gelenler benzer durumdaki üreticiler
için ders olmalı.
Mattel, Barbie bebekleri için Endo-
nezyalı APP’den ambalaj malzemesi
alıyordu. APP ise ormanları katledi-
yor ve uyarılara kulaklarını tıkıyor-
du. Mattel’in en yoğun iş yaptığı Noel
öncesi başlatılan boykot satışların
dibe vurmasına neden olduğu gibi,
hisselerini de tepe taplak etti. Protest
Brand “Barbie it is over” sloganı ile
kamuoyuna yansımış, gazeteler, der-
giler, televizyonlar ve sosyal medya
bu sloganın eşlik ettiği görselleri haf-
talar boyunca yayımlamıştı.
Çemkirme – kulak çekme – cim-
cikleme …
Protest Brand’lerin tepkileri önce
“çemkirme” ile başlar. Bu başlangıç
“ne oluyor” şeklinde bir farkındalık
mesajıdır. Sonra bir “kulak çekme”
faslı gelir ki burada artık kamu oyu
şekillenmeye ve kamu yöneticilerini
baskıaltına almaya başlamıştır. Hatta
arka planda onlardan destek bile ala-
bilir. Kulak çekmeyi umursamayanlar
için “cimcikleme” sürecin devamın-
dadır. Bu kısımda cezalar, yaptırımlar
ve diğer hukuki kurallar devreye gir-
meye başlamıştır.
Bir sonrasında ise bu gidişat “can
yakan” bir boyutta iken artık kamu-
oyu oluşmuştur. Çünkü basın, sosyal
medya, sivil toplum kuruluşları, mes-
lek kuruluşları, köşe yazarları konu-
ya artık vakıf olmuşlardır. Olumsuz-
luklara neden olanların ne “abileri”
kalmıştır ne de “müttefikleri”. Kısa-
cası eylemler birer “Protest Brand”
olmuştur!
15