INmagazine Sayı 14 | Page 22

PA Z A R L A M A B akmak ve görmek, unutmamak ve hatır- lamak, öğrenmek ve anlamak, duymak ve dinlemek... Bazı sözcükler ilk bakışta anlam olarak birbirine ne kadar benziyor değil mi? Öyle olsalar bile anlam bakımından oldukça keskin farklılıkları var. “Ee ne olmuş? Eninde sonunda aynı kapıya çıkmıyor mu?” diye düşünenleriniz olabilir. Hayır, aynı kapıya kesinlikle çıkmıyor! Dilerseniz duymak ve dinlemek arasındaki farkı daha iyi anlamak için hemen bir canlandırma faslı yapalım. İş çıkışı çok yorgun bir hâldeyken hem ayıp olmasın diye hem de kendinizi asos- yal hissetmemek adına içiniz bunala sıkıla gittiğiniz o sıkıcı arkadaş yemeklerinizi hayal edin. Arkadaşınız karşınızda konuşurken kafanızın içinde farklı dünyalara dalıp gittiğiniz olmuştur değil mi? Yüzünüzde onu onaylayan ve otomatik ola- rak yerleşmiş tatlı bir tebessümle “Evet, tabi öyle, gerçekten mi... Ee sonra?” ka- lıplarını serpiştirdiğiniz, ama asla gerçek anlamda dinlemediğiniz o anlarınızı şimdi biraz daha detaylı şekilde gözünüzün önüne getirin. 20 Onu aslında duyuyorsunuz. Karşınız- da tüm heyecanıyla, patronuyla başın- dan geçenleri belli ki biraz da abar- tarak keyifle anlatıyor. Evet evet, onu duyuyorsunuz. Kelimeler onun ağzından çıkıp size ulaşıyor, harfleri havada görebili- yorsunuz resmen. Konuyu da az çok anladınız gibi aslında. Ama o da ne! Atalarımızdan kalma bir söz tam da o an sizi anlatıyor. Arkadaşınızın ağzından çıkan kelimeler bir kulağınıza ula- şıyor fakat aynı hızla ötekinden çıkıp evrenin sonsuz boş- luğuna karışıyor. Hiçbir söylenen aklınızda kalamıyor. En fazla son söylediği iki kelimeyi hatırlayabiliyorsunuz ama üç saniye sonra o iki kelime yerini bir sonraki iki kelimeye bırakacak, bunun farkındasınız. Umarım doğaçlama yete- neğiniz yüksektir. Çünkü; “Sen ne düşünüyorsun, sence ne yapmalıyım?” diye sorduğu an büyük ihtimalle “Hiç dinle- medim ki...” diyemeyeceksiniz. Hikayelerde her zaman konforlu noktadaki “dinlemeyen dinleyici” konumunda olmayacaksınız elbette. Anlatıcı ko- numuna geçtiğiniz zaman yüzlerinde tatlı otomatik bir te- bessümle sizi dinliyormuş gibi yapan insanlar görmeyi tabii ki de istemiyorsunuz. Kimse istemez. Hadi hikayemizi ar- kadaş masalarından alıp iş hayatına döndürelim artık. Siz anlatıcı konumundaki bir Etik ve Uyum Yöneticisi’siniz. Do- layısıyla bu noktadan sonra sıradan bir anlatıcı değil; din- lenilmesi gereken önemli bir anlatıcı konumuna otomatik olarak geçiş yapıyorsunuz. Aslında her şeyi şirkette ilk işe Bu sayfadaki görseller www.freepik.com sitesinden alınmıştır. başladığınız günden itibaren olması gerektiği gibi yaptınız. “Etik ve Uyum Yöneticisi’nin İlk 100 Günü” programını har- fiyen uyguladınız. Düzenli aralıklarla şirket çalışanlarına sunumlar yapıyorsunuz, onları devamlı maillerle bilgilen- diriyor, bununla da kalmayıp sık sık hepsini doğru işaret- leyinceye kadar kapatamadıkları online testlerle ödüllendi- riyorsunuz. ‘Dile Getirme Kültürü’nü sürekli hatırlatıp, gizlilik poli- tikalarını neredeyse dilinizden düşürmüyorsunuz. Her yere hatırlatıcı görseller astınız. Fakat hâlâ aynı konu- larda aynı hatalar yapılmaya devam ediliyor. Aynı sorular ardı ardına soruluyor. Çalışanlarınız Etik ve Uyum konularında inisiyatif almak konusunda kendilerini konforlu hissetmedikleri ve aynı zamanda prosedür kitapçıklarını karıştırmakla uğraşmak istemedikleri için en ufak prosedürleri bile size sormak istiyorlar. Mail kutunuz her gün birbirine benzer sorularla do- lup taşıyor. Şirket çalışanlarının git gide karar alabi- lecek düzeyde farkındalıklı kişiler olması gerekirken tam tersi en ufak soru da bile topu düşünmeden size atmaya meyleden bir profile dönüşüyor. Bu işte bir terslik var. Siz aslında tüm sorularının cevaplarını kaç kez sunum- larınızda anlatmıştınız öyle değil mi? Üzgünüm ama belli ki bu zamana kadar anlattıklarınızın birçoğu tıpkı yazının başında betimlediğimiz profilde olduğu gibi evrenin sonsuz boşluğunda ahenk- le sallanıyor. Tabi burada bir seçenek olarak dinlemeyen kesimi de eleştirebiliriz. Sonuçta bu onların işleriyle alakalı çok önemli konular. Hepimiz yetişkiniz vs vs. Fakat biraz cesaret toplayarak doğru soruyu ob- jektif bir şekilde sorabilmemiz lazım; Sizi dinlemedikleri için eleştirdiğiniz insanlara bel- ki de dinlemeleri için bir sebep verememiş olabilir misiniz? 2018 yılında yaşayan bir insan normal şartlar altında gün içerisinde aşağı yukarı 10.000 uyarıcıya maruz kalmaktadır. Bu rakamın ortalama 6.000’i her gün şaşmadan televizyon, cep telefonu veya bilboardlar aracılığıyla ürün reklamları olarak gelmekte; geri kalan 4.000’e yakın uyarıcı ise kişinin yaşam biçimine göre değişkenlik göstererek, arkadaş soh- betlerinden, iş veya özel hayattan kaynaklı stresli anlardan, tüketilen yüksek kafeinli içeceklerden, dedikodulardan, ge-