PA Z A R L A M A
B
akmak ve görmek, unutmamak ve hatır-
lamak, öğrenmek ve anlamak, duymak ve
dinlemek... Bazı sözcükler ilk bakışta anlam
olarak birbirine ne kadar benziyor değil mi?
Öyle olsalar bile anlam bakımından oldukça
keskin farklılıkları var. “Ee ne olmuş? Eninde
sonunda aynı kapıya çıkmıyor mu?” diye düşünenleriniz
olabilir. Hayır, aynı kapıya kesinlikle çıkmıyor! Dilerseniz
duymak ve dinlemek arasındaki farkı daha iyi anlamak için
hemen bir canlandırma faslı yapalım. İş çıkışı çok yorgun
bir hâldeyken hem ayıp olmasın diye hem de kendinizi asos-
yal hissetmemek adına içiniz bunala sıkıla gittiğiniz o sıkıcı
arkadaş yemeklerinizi hayal edin. Arkadaşınız
karşınızda konuşurken kafanızın içinde farklı
dünyalara dalıp gittiğiniz olmuştur değil mi?
Yüzünüzde onu onaylayan ve otomatik ola-
rak yerleşmiş tatlı bir tebessümle “Evet,
tabi öyle, gerçekten mi... Ee sonra?” ka-
lıplarını serpiştirdiğiniz, ama asla
gerçek anlamda dinlemediğiniz o
anlarınızı şimdi biraz daha detaylı
şekilde gözünüzün önüne getirin.
20
Onu aslında duyuyorsunuz. Karşınız-
da tüm heyecanıyla, patronuyla başın-
dan geçenleri belli ki biraz da abar-
tarak keyifle anlatıyor. Evet evet,
onu duyuyorsunuz. Kelimeler onun
ağzından çıkıp size ulaşıyor, harfleri havada görebili-
yorsunuz resmen. Konuyu da az çok anladınız gibi aslında.
Ama o da ne! Atalarımızdan kalma bir söz tam da o an sizi
anlatıyor.
Arkadaşınızın ağzından çıkan kelimeler bir kulağınıza ula-
şıyor fakat aynı hızla ötekinden çıkıp evrenin sonsuz boş-
luğuna karışıyor. Hiçbir söylenen aklınızda kalamıyor. En
fazla son söylediği iki kelimeyi hatırlayabiliyorsunuz ama
üç saniye sonra o iki kelime yerini bir sonraki iki kelimeye
bırakacak, bunun farkındasınız. Umarım doğaçlama yete-
neğiniz yüksektir. Çünkü; “Sen ne düşünüyorsun, sence ne
yapmalıyım?” diye sorduğu an büyük ihtimalle “Hiç dinle-
medim ki...” diyemeyeceksiniz.
Hikayelerde her zaman konforlu noktadaki “dinlemeyen
dinleyici” konumunda olmayacaksınız elbette. Anlatıcı ko-
numuna geçtiğiniz zaman yüzlerinde tatlı otomatik bir te-
bessümle sizi dinliyormuş gibi yapan insanlar görmeyi tabii
ki de istemiyorsunuz. Kimse istemez. Hadi hikayemizi ar-
kadaş masalarından alıp iş hayatına döndürelim artık. Siz
anlatıcı konumundaki bir Etik ve Uyum Yöneticisi’siniz. Do-
layısıyla bu noktadan sonra sıradan bir anlatıcı değil; din-
lenilmesi gereken önemli bir anlatıcı konumuna otomatik
olarak geçiş yapıyorsunuz. Aslında her şeyi şirkette ilk işe
Bu sayfadaki görseller www.freepik.com sitesinden alınmıştır.
başladığınız günden itibaren olması gerektiği gibi yaptınız.
“Etik ve Uyum Yöneticisi’nin İlk 100 Günü” programını har-
fiyen uyguladınız. Düzenli aralıklarla şirket çalışanlarına
sunumlar yapıyorsunuz, onları devamlı maillerle bilgilen-
diriyor, bununla da kalmayıp sık sık hepsini doğru işaret-
leyinceye kadar kapatamadıkları online testlerle ödüllendi-
riyorsunuz.
‘Dile Getirme Kültürü’nü sürekli hatırlatıp, gizlilik poli-
tikalarını neredeyse dilinizden düşürmüyorsunuz.
Her yere hatırlatıcı görseller astınız. Fakat hâlâ aynı konu-
larda aynı hatalar yapılmaya devam ediliyor. Aynı sorular
ardı ardına soruluyor. Çalışanlarınız Etik ve Uyum
konularında inisiyatif almak konusunda kendilerini
konforlu hissetmedikleri ve aynı zamanda prosedür
kitapçıklarını karıştırmakla uğraşmak istemedikleri
için en ufak prosedürleri bile size sormak istiyorlar.
Mail kutunuz her gün birbirine benzer sorularla do-
lup taşıyor. Şirket çalışanlarının git gide karar alabi-
lecek düzeyde farkındalıklı kişiler olması gerekirken
tam tersi en ufak soru da bile topu düşünmeden size
atmaya meyleden bir profile dönüşüyor. Bu işte bir terslik
var. Siz aslında tüm sorularının cevaplarını kaç kez sunum-
larınızda anlatmıştınız öyle değil mi? Üzgünüm ama belli
ki bu zamana kadar anlattıklarınızın birçoğu tıpkı yazının
başında betimlediğimiz profilde olduğu
gibi evrenin sonsuz boşluğunda ahenk-
le sallanıyor. Tabi burada bir seçenek
olarak dinlemeyen kesimi de
eleştirebiliriz. Sonuçta bu
onların işleriyle alakalı çok
önemli konular. Hepimiz
yetişkiniz vs vs. Fakat biraz
cesaret toplayarak
doğru soruyu ob-
jektif bir şekilde
sorabilmemiz lazım;
Sizi dinlemedikleri için eleştirdiğiniz insanlara bel-
ki de dinlemeleri için bir sebep verememiş olabilir
misiniz?
2018 yılında yaşayan bir insan normal şartlar altında gün
içerisinde aşağı yukarı 10.000 uyarıcıya maruz kalmaktadır.
Bu rakamın ortalama 6.000’i her gün şaşmadan televizyon,
cep telefonu veya bilboardlar aracılığıyla ürün reklamları
olarak gelmekte; geri kalan 4.000’e yakın uyarıcı ise kişinin
yaşam biçimine göre değişkenlik göstererek, arkadaş soh-
betlerinden, iş veya özel hayattan kaynaklı stresli anlardan,
tüketilen yüksek kafeinli içeceklerden, dedikodulardan, ge-