INmagazine 37. Sayı INmagazine Sayı 37 | Page 21

Ayrıca, OECD Raporunda belirtilen en büyük eksikliklerden biri olan ihbar mekanizmaları( whistleblowing systems), şirketler için büyük bir fark yaratabilir. Çalışanların ve iş ortaklarının güvenli bir şekilde yolsuzluk ve rüşvet ihbarında bulunabileceği mekanizmaların oluşturulması, risklerin erken aşamada tespit edilmesini ve önlenmesini sağlar. Uluslararası standartlara uyumlu şirketler, yalnızca cezai yaptırımlardan kaçınmakla kalmaz, aynı zamanda daha sağlam ve sürdürülebilir iş modelleri geliştirerek uzun vadeli başarılarını güvence altına alır.
Bu bulgular, yalnızca kamu sektörü için değil, aynı zamanda özel sektör için de kritik uyarılar içeriyor. Küresel pazarda rekabet edebilmek, uzun vadeli iş ortaklıklarını korumak ve finansal sürdürülebilirliği sağlamak isteyen şirketler için yolsuzlukla mücadele, göz ardı edilemeyecek bir öncelik haline gelmiştir. OECD raporunun da ortaya koyduğu gibi, Türkiye’ de rüşvetle mücadele konusunda hem yasal hem de uygulama anlamında ciddi eksiklikler bulunmaktadır. Bu durum, özellikle uluslararası iş yapan Türk şirketleri için büyük riskler yaratmaktadır.
Son yıllarda birçok büyük ölçekli şirket, yolsuzluk skandalları nedeniyle itibar kaybına uğramış, yüksek para cezaları ödemek zorunda kalmış ve bazıları küresel iş ortaklıklarını kaybetmiştir. Uluslararası ticarette, özellikle Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri gibi sıkı düzenlemelere sahip pazarlarda faaliyet gösteren şirketler için, Foreign Corrupt Practices Act( FCPA) ve UK Bribery Act gibi yasalar kapsamında ciddi yaptırımlar uygulanabilmektedir. Örneğin, OECD Raporuna göre Türkiye’ den yabancı rüşvet vakalarına karıştığı tespit edilen bazı şirketler, uluslararası
iş ortaklıklarını kaybetme riskiyle karşı karşıya kalmıştır. Bu tür olumsuz sonuçlar, yalnızca finansal kayıplara yol açmakla kalmaz, aynı zamanda şirketlerin uzun yıllar boyunca oluşturduğu itibarı da zedeler.
Bunun yanı sıra, küresel tedarik zincirleri artık yalnızca üretim ve maliyet avantajlarını değil, aynı zamanda iş etiği ve uyumluluk konularını da göz önünde bulundurmaktadır. Çok uluslu şirketler, iş yaptığı firmaların yolsuzlukla mücadele politikalarını incelemekte ve bu alandaki eksiklikleri risk faktörü olarak değerlendirmektedir.
Bu noktada, uyum( compliance) programları ve güçlü bir iç denetim yapısı, yolsuzluk risklerinin önlenmesinde kilit rol oynar. Şirketlerin sağlam bir uyum kültürü oluşturması, çalışanlarını düzenli olarak rüşvetle mücadele ve etik iş uygulamaları konusunda eğitmesi, iç soruşturma mekanizmalarını devreye alması ve şeffaflık ilkesine bağlı kalması gerekmektedir. Bu tür önlemler, yalnızca yasal uyum sağlamakla kalmaz; aynı zamanda şirketlerin itibarını güçlendirir ve iş ortakları nezdinde güvenilirliklerini artırır.
Dolayısıyla Türkiye’ de faaliyet gösteren şirketlerin yolsuzlukla mücadeleye daha fazla önem vermesi ve uluslararası uyumluluk standartlarına tam olarak entegre olması büyük önem taşımaktadır. Şirketlerin, risk yönetimi ve iç denetim mekanizmalarını güçlendirmesi, şeffaflık ve etik değerleri iş süreçlerine entegre etmesi, hem hukuki riskleri azaltacak hem de uzun vadede güvenilir bir iş ortamı oluşturacaktır.
Sonuç olarak, OECD Raporu Türkiye’ nin rüşvetle mücadelede belirli alanlarda ilerleme kaydettiğini ancak genel performansının halen yetersiz olduğunu ortaya koymaktadır. Türkiye’ de faaliyet gösteren firmalar için bu Rapor, önemli uyarılar içermektedir. Şirketlerin kendi iç uyum programlarını oluşturması, rüşvetle mücadele eğitimlerini yaygınlaştırması ve üçüncü taraflarla yapılan iş ilişkilerinde daha dikkatli davranması gerekmektedir. Uluslararası piyasalarda güvenilir ve sürdürülebilir iş yapabilmek için şeffaflık, etik iş anlayışı ve hukuki uyumluluğa öncelik verilmelidir. Türkiye’ de faaliyet gösteren firmalar için OECD’ nin Raporu sadece bir değerlendirme değil, aynı zamanda ciddi bir uyarıdır: Küresel ticarette yer almak isteyen şirketlerin rüşvet ve yolsuzlukla mücadele mekanizmalarını güçlendirmeleri artık bir tercih değil, bir zorunluluktur.
19