INmagazine 37. Sayı INmagazine Sayı 37 | Page 17

Uluslararası ticaretin giderek karmaşıklaştığı ve küresel piyasaların şeffaflık beklentisinin arttığı bir dönemde, yolsuzlukla ve rüşvetle mücadele, sadece hukuki bir zorunluluk veya etik bir gereklilik değil, aynı zamanda ülkelerin ekonomik güvenilirliğini ve ticari itibarı koruma açısından kritik bir konu ve sürdürülebilir bir büyümenin ve rekabet avantajının temel taşıdır.

Bu bağlamda, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı( OECD), küresel çapta yolsuzlukla ve rüşvetle mücadeleyi destekleyen en önemli uluslararası kuruluşlardan biridir. 1961 yılında kurulan OECD, ekonomik büyümeyi teşvik etmek, adil ticaret ortamını korumak ve kamu yönetimlerinde şeffaflığı artırmak amacıyla faaliyet göstermektedir. Günümüzde Türkiye de dahil olmak üzere 38 üye ülkeye sahip olan OECD, küresel ekonomi politikalarının belirlenmesinde önemli bir role sahiptir ve uluslararası iş dünyasında etik kuralların oluşturulmasına öncülük etmektedir.

Bu kapsamda, OECD, en önemli uluslararası sözleşmelerinden biri olan OECD Rüşvetle Mücadele Sözleşmesi’ ni( OECD Anti-Bribery Convention) 1997 yılında yürürlüğe sokmuş ve bu sözleşmeye taraf olan ülkelerin, yabancı kamu görevlilerine rüşvet verilmesini suç olarak kabul etmelerini ve bu suçlarla etkin bir şekilde mücadele etmelerini zorunlu kılmıştır. Sözleşmeye taraf olan ülkeler, iç hukuklarında gerekli düzenlemeleri yaparak, uluslararası iş dünyasında etik ve şeffaf ticaretin korunmasına katkıda bulunmakla yükümlüdür.
OECD, üye ülkelerin sözleşmeye uyum süreçlerini düzenli olarak gözden geçirmek amacıyla dört aşamadan oluşan değerlendirme süreçleri yürütmektedir. 2016 yılında başlatılan ve günümüzde devam eden Dördüncü Aşama( Phase 4) Değerlendirmeleri, üye ülkelerin yolsuzlukla mücadelede karşılaştıkları zorlukları ve başarılarını analiz ederek, daha etkin politikalar geliştirilmesine rehberlik etmektedir. Bu doğrultuda, OECD ' nin 2024 yılında yayımladığı“ Implementing the OECD Anti-Bribery Convention Phase 4 Report: Türkiye” başlıklı rapor, Türkiye’ nin yabancı kamu görevlilerine rüşvetle mücadeledeki mevcut durumunu, güçlü ve zayıf yönlerini ortaya koyan önemli bir değerlendirme niteliğindedir.
Rapora göre Türkiye, rüşvetle mücadele konusunda yasal düzenlemeler yapmış olmasına rağmen, bu düzenlemelerin etkin uygulanması konusunda yetersiz kalmaktadır. Özellikle Kabahatler Kanunu’ nda yapılan değişiklikler ile şirketlerin rüşvet suçlarından sorumlu tutulmasını sağlayan hukuki çerçevenin genişletilmesi, Türkiye’ nin kaydettiği önemli bir ilerleme olarak gösterilmektedir. 2016 yılında yürürlüğe giren 6706 sayılı Cezai Konularda Uluslararası Adli İş Birliği Kanunu, karşılıklı hukuki yardımlaşma ve suçluların iadesine yönelik çerçeveyi güçlendirmiştir.
15
Türkiye, OECD’ ye 1961 yılında üye olmuş ve 1997’ de imzalanan OECD Rüşvetle Mücadele Sözleşmesi’ ni 2000 yılında yürürlüğe koyarak bu küresel taahhüdü benimsemiştir. Ancak, uluslararası ticaretin büyümesiyle birlikte artan yolsuzluk riskleri, Türkiye ' nin bu sözleşme kapsamındaki yükümlülüklerini ne derece yerine getirdiği konusunda çeşitli soruları gündeme getirmektedir.