Haziran haziran | Page 26

KAVGAYI, AŞKI VE ŞİİRİ ARİF OLAN BİLİR Gülay Süda “Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır Üşüyorum, kapama gözlerini.” Ahmet Arif Güneş doğudan doğar sözünü doğrulamak istercesine ülkemizin doğusunda, Diyarbakır’da dünyaya gelir şair. Annesini bebekken kaybeder ve belki de şairliğin ilk tohumu, annesizlik, bebekliğinde düşer içine. Sekiz kardeşin en büyüğüdür ve isimlerini o okur kardeşlerinin kulağına. Ağabey olmanın verdiği sorumluluğu milletine, halkına karşı da taşır. Çocukluğundan itibaren hep adaletin peşindedir, haksızlığa zerre kadar tahammül edemez. Bu durumu: ” Şunu söyleyeyim. Çocukluğumda öyle sanıyorum ki kendim için hiç kavga etmedim. Ama arkadaşlarım için, mahalle için, okul ya da sınıfım için çok kavga ettim.” sözleriyle açıklar. Toplumcu gerçekçiliği şiirlerine, yazılarına aktarır; kendi için değil fakat milleti için verir kavgasını. Ömrünü yazdıklarının ve düşündüklerinin hesabını vermekle geçirir. Okul yıllarında şiire merak salar. Orhan Veli’nin etkisinin sürdüğü bir dönemde şiire başlayan Ahmet Arif, Nâzım Hikmet’in açtığı yolda yürür. Ondan aldığı şiirselliği bir Anadolu duyarlılığı ve özlemiyle genişletir. “Ben işte o yıllarda bu tarz şiirler yazdım. Biraz Nazım Hikmet, biraz Ahmet Hamdi Tanpınar, biraz Ahmet Muhip, biraz Cahit Külebi, biraz Behçet Necatigil... Bunlarla beslene beslene, bunları sindire sindire, hep böyle yalpalaya yalpalaya, ama hiçbir zaman iyinin altında, yani ortaya yakın yazmayarak kaliteli şiirler yazdım.” 26