Dilinizde yalnız dua kalmış hâlde akşamın iftar ile buluştuğu aşk makamını gözleyip, bir
hurma çekirdeğinin içerisindeki lif ile Divan-ı Kübra’yı söyleşirken… “Şunca şaşmayacak o
Adalet” diye inlediniz, çok inlediniz. Bir oruç sonrası selametini su ve hurma peşine
secdede buldunuz.
Siz bakmayın gazetelerde çıkmadığına eksikliğinizin. Vallahi bir siz duydunuz, bir de
Cebbâr olan Allah. Yalnızdınız, çok yalnız. İftar sofrasını topladınız, bir tabak yemek arttı
yine. Çayı demlediniz, bir ince belli bardak kaldı tepside. Televizyondan gelen anlamsız
seslerden sıyrılıp, pencereden bir an yıldızlı ve açık gökyüzüne baktınız. Bir yıldız kaydı
gökte, bir yaprak düştü bahçede. Gözlerinizin buğusunun ceremesini, çayın buharına
yıktınız. Yalnızdınız, çok yalnız. İftar sonrası çay huzuru selametini, Uhud dağındaki ağacın
kabuğundan yapılan tespihin sıcağında buldunuz.
Siz bakmayın gazetelerde çıkmadığına sevginizin. Vallahi bir siz duydunuz, bir de Vedûd
olan Allah. Sevdiniz, çok sevdiniz. Uğrunda aldatılacak, uğrunda aldanacak, uğrunda
yutkunacak, uğrunda yutulacak kadar sevdiniz. Haramın kıyısından geçmeden, helalinden
bir mehir azmiyle sevdiniz. Üstelik rakibiniz dünya idi. Bazen yâr dediniz, bazen ihvan.
Bazen iş dediniz, bazen aş.Bazen yoldaş, bazen sırdaş. Amma, dünya ile aldatmıştı. Siz
ahiret bahçelerinde ebediyeti düşlerken, dünya bahçelerinin edepsizliği ile aldatmıştı sizi
sevginiz, sevgilileriniz. Adaletinize zulmetmişti merhametiniz. Merhamet zannettiğiniz
gafletiniz, ülfetiniz.
Uçurtmasını elinden kaçıran çocuğun gözyaşları ne kadar derin ve engin ise…
Gül zannedip de kendisine uğrayan arı karşısında diken ne kadar mahcup ve çaresiz ise…
“Bu dünyada yerim yokmuş, şu dağlarda kar olsaydım” diyen ozan ne kadar hür ise…
Öylece…
Adl Olan Allah’a teslim edip hikâyenizi hasılında kelamın, yeni bir sahurun en bereketli
sofrasına Bismillah dediniz. Siz duydunuz sonra, Hakk olan Allah’a teslim edip içrenizin
sesini, yeni bir seherin en zarif yerinde, Rahman ve Rahim ve Tevvab ve Gafur diyerek
hayran oldunuz. Siz bildiniz, şükür ederek bir gecenin sabaha nasıl da kavuştuğunu,
yüreğinizin en güzel yerinde hissettiniz.
Huzurun zekatını hüzünle verebilmiş olmanın ümidini, tevekküle arzu hâl ettiniz.
39