Vakt-i Hâl
Arslan Karadayı
Siz bakmayın gazetelerde çıkmadığına
hikayenizin. Vallahi bir siz bildiniz, bir de
Habir olan Allah. Yandınız, çok yandı
canınız. Sahurları seherlere bağladınız.
İkindi vakti gündüz ve gece melekleri
toplanmışken ve durmuşken ruhunuz
kıraat’a; diliniz, yüreğiniz, ruhunuz birlik
ederek Ekber Olan Allah’tan gayrısını
ardına alıp da açmışken sancağını secde
meydanlarında… Elleriniz kulaklarınıza
gidip çıkarken en uç burcuna kalenizin…
Yandınız. Çok yandı canınız. Sabah
kerahatını
uyumadan
geçirmenin
selametini yanmada buldunuz.
Siz bakmayın gazetelerde çıkmadığına
sessizliğinizin. Vallahi bir siz duydunuz, bir
de Semi olan Allah. Sustunuz, çok
sustunuz. Kuşluk vakti demini alıp bir
Cuma saatine giderken gün, iki ezan
arasında o “ah!” an’ındakinize düştünüz.
Hani o sonuna kadar açılmışken en güzel
kapı. Hani cenneti ve cehennemi
unuttuğunuz aşk makamı çalarken.
Cebinizde tesbih taneleri hesabı bırakıp
Ayasofya’nın yanındaki en sessiz, en dik,
en hüzünlü sokaktan Gülhane Parkı’na
salınan bir kar tanesi misal harbice
dağılırken… Sustunuz. Çok sustunuz. Bir
abdest sonrası selametini susmada
buldunuz.
Siz bakmayın gazetelerde çıkmadığına
çığlığınızın. Vallahi bir siz duydunuz, bir
de Basîr olan Allah. İnlediniz, çok
inlediniz. İkindi hazanı yerini hasada
bırakırken, en ezilmiş buğday tanesi iftar
pidesinde can bulurken…
38