FUSKA MAG 3 | Page 97

fUSKA MAG FILM fUSKA MAG FILM

96 FUSKA MAG FUSKA MAG FUSKA MAG FUSKA MAG fuska Mag 97

15: Transamerika (Ducan Tucker, 2005)

Amerika Psikiyatri Birliği, cinsiyet değiştirmek isteyen insanları davranış bozukluğuna sahip ve cinsiyet uyumsuzluğu olan hastalar olarak damgalamaktadır. Öyle ki bir insanın kendini nasıl hissettiği önemsenmeden, resmi olarak cinsiyet değişimi operasyonu ancak bu birliğin onayı ile mümkündür. Bree bu onayı alabilmek için çok mücadele eder ve sonunda resmi olarak ameliyat olmayı “hak eder”. Ancak aynı gün New York hapishanesinden gelen telefonla hayatı hiç beklemediği şekilde değişir. Bree’nin yıllardır varlığından haberdar olmadığı bir oğlu ortaya çıkar. Oğlunun ise babasının artık transeksüel olduğundan haberi yoktur. Bundan böyle bu iki insanın yolları kesişecek ve birbirlerini tanımaya başlamaları ile küçük sırları su yüzüne çıkacaktır.

İnsan hayatta her şeyden önce kendini yaşama cesaretini göstermelidir, ancak bu her zaman o kadar kolay değildir. Kendini yaşama cesareti yolundaki bu süreçte, gündelik hayatın en sıradan alanındaki zorlu mücadeleden, bedelini canınla ödemeye kadar uzanan geniş bir yelpazede sonuçlar doğabilir. İşte bu filmde de bir transseksüelin kadın olma yolunda verdiği mücadele anlatılsa da filmin ana teması, ancak kendini yaşama cesaretini gösteren insanların kendi hikayesinin kahramanı olabileceği ve bunun her şeye değeceğidir.

Cannes, Berlin, Tribeca gibi birçok uluslararası film festivalinden ödülle dönen 2005 yapımı filmin en dikkat çeken yanı, Altın Küre de dahil olmak üzere bir çok yerde en iyi kadın oyuncu ödülünü kazanan Felicity Huffman’ın olağanüstü oyunculuğu. Özellikle filmin sonlarına doğru, hep hayal ettiği şeyi başardığında oluşan bir boşluk hissi ile ağlama sahnesi, filmin en gerçekçi ve etkileyici sahnelerinden biri olarak hafızalardan çıkmayacak türden.

16: Weekend (Andrew Haigh, 2011)

2011 yılında, Andrew Haigh tarafından çekilen Weekend, İngiltere’nin yüz akı olan bağımsız filmlerden. Weekend, Queer Sineması’nın yıllar içinde dönüştüğü biçimin giderek daha verimli ve klişelerden paçayı kurtarmış olduğunun hâlâ taze olan bir delili adeta.

Statik bir şehirde, kendisine biçilen statik bir hayatın içinde olan Russell, bu durumla barışık yaşamaya kendini alıştırmış, heteroseksüel arkadaşlarının yanında bir şekilde var olmaya çalışan ve bu konuda en yakın arkadaşı Jamie’den büyük destek gören bir eşcinseldir. Bir gece, bir barda tanışıp beraber olduğu Glen’in hayatına girmesi, başlarda göründüğü gibi öylesine bir tek gecelik ilişki olarak kalmayacaktır. Hepi topu bir kaç günlük olan bu ilişkide, Glen’le Russell’ın yalnızca birbirlerini tatmin etmelerine, müthiş bir enerjiyle sevişmelerine değil, uzun sohbetlerine, birbirlerini yavaş yavaş tanımalarına, dünyada varlık göstermeye dair düşüncelerine de tanıklık ederiz.

Uzun tek plânlarıyla, tartıştığı meselelerle, kusursuz aktörleriyle kaçırılmayacak cinsten bir film Weekend.

Yalnız hissedişlerin hangi kılıkta, hangi taşın altından çıkacağı muallak. Etrafımız mayın tarlası gibi. Ama insan, illâ da bir mayına çarpacak değil ya! Hem, vaktimiz dar olsa da.