fUSKA MAG FILM fUSKA MAG FILM
90 FUSKA MAG FUSKA MAG FUSKA MAG FUSKA MAG FUSKA MAG 91
3: Boys Don’t Cry (Kimberly Peirce, 1999)
Kendisini asla bir kız olarak tanımlamayan Teena Brandon, dışlanmaktan kaçar, Falls City’ye gelir, yeni bir arkadaş grubuna girer, âşık olur. Sevgilisi o gruptan John’un hala sevdiği “ex”idir. John sabıkalıdır, sinirlidir. Brandon Teena’nın da aslında Teena Brandon olduğunu öğrenir…
Boys Don’t Cry, ana akım ABD filmlerinin pek azı Amerikan taşrasının haşin ve acımasız yüzünü gözler önüne serer. Onca maskülen kahramanlık hikayesi, canavarlar, robotlar, özel efekt dolu kurgular arasında cinsiyetçi, şiddet yanlısı, ezici ABD kırsalı filmleri, “Dünyaya sürekli yalan söyleyemeyiz” der gibidir. ABD dış politikalarına herkes az çok hakimdir. Fakat bağrının ta içini, oradaki özgürleşme ve varoluş mücadelesini çok görme şansımız yoktur. Tesadüf müdür bilinmez, Charlize Theron, Halle Berry ya da Hillary Swank, hep buna ayna tutan filmlerde canlandırdıkları rollerle akademi ödülünü almışlardır.
Swank ve Oscar daha çok “Million Dollar Baby” ile bilinir ama aldığı ilk akademi ödülü “Boys Don’t Cry” daki Brandon Teena rolüne dair. Gerçek bir hikayeyi, gerçeğine olabildiğince sadık kalarak anlatan film, bir ‘bağımsız film’ olarak anılmakla birlikte başrollerinde Hillary Swan’ın yanı sıra Chloe Sevigny gibi popüler oyuncuların da olduğu, Oscar yarışında “En iyi kadın oyuncu” klasmanında yer almış bir yapıt.
4: Gece, Melek ve Bizim Çocuklar (Atif Yilmaz, 1993)
Başrollerinde o dönemin belki de en yetenekli iki gencini barındıran film bizim hatırladığımızdan ya da hatırlamak istediğimizden başka, karamsar ve kirli bir 90′lar atmosferi barındırır. Hayat kadınlarının, transseksüellerin ve daha nicesinin kol gezindiği Beyoğlu’nun arka sokaklarında geçen filmde, birbirine hem çok benzeyen hem de hiç benzemeyen dört insanın tesadüfler sonucunda bir araya gelişleri ve mutsuzluklarla örülen yaşamlarına tutunma çabaları anlatılır.
Atıf Yılmaz’ın son yapımları arasında olan Gece, Melek ve Bizim Çocuklar’ın senaristliğini Yıldırım Türker, sanat yönetmenliğini ise Mete Özgencil üstlenmiştir. Yönetmenin duyarlı bakışının, hüznü başka bir dünyada yorumlayan bu iki sanatçıyla bir araya gelişi gerçekten görülmeye değerdir. Melek rolünde izlediğimiz Deniz Türkali’nin müthiş performansı da en az filmin kendisi kadar gerçekçi, cesur ve değerlidir. Yeraltı edebiyatına mensup, kıyıda kalmış karanlık bir aşk şiiri gibidir bu film.