FUSKA MAG 3 | Page 198

fUSKA MAG EDEBIYAT fUSKA MAG EDEBIYAT

Sofraya getirmiş. Sonra “ben karnımı doyururken bu hayvancıklara hiçbir şey yok mu? Dışarıda her şeyden bol bol var. Önce onlara yiyecek getireyim” demiş. Dışarı çıkmış; arpa getirerek tavukla horozun önüne serpmiş. İneğe de bir kucak dolusu güzel kokulu saman vermiş: “Afiyetle yiyin sevgili hayvanlar! Susadığınız zaman içersiniz diye size serin su da getireyim” demiş. Bir kova su getirmiş. Tavukla horoz hemen kovanın kıyısına sıçramışlar, gagalarını suya daldırmışlar; sonra kafalarını havaya kaldırmışlar. Böylece su içmeye başlamışlar. Alaca inek de bu sudan kana kana içmiş. Hayvanlar yemlerini yiyince kız, yaşlı adamın yanına giderek sofraya oturmuş. Ondan artan yemekleri yemiş. Çok geçmeden tavukla horoz başlarını kanatları arasına sokmaya başlamışlar. Alaca inek de gözlerini kapamış. Bunun üzerine kız “artık ben de dinlenmeliyim” demiş. Kız merdivenlerden çıkmış, yatağı düzeltmiş, tertemiz örtüler örtmüş.İşi bitince yaşlı adam gelmiş, yataklardan birine yatmış. Ak sakalı ayaklarına kadar uzanıyormuş. Kız ikinci yatağa girmiş, duasını etmiş, uykuya dalmış. Küçük kız gece yarısına kadar rahat bir uyku uyumuş. Fakat ondan sonra evin içinde bir karışıklık olmuş. Evin köşe bucağından gıcırtılar, çıtırtılar duyuluyormuş. Kapılar kendiliğinden açılıyor, duvarlar yumruklanıyormuş. Tavanın kirişleri yerlerinden fırlayacaklarmış gibi büyük bir gürültü olmuş.

Az sonra daha güçlü bir çatırtı duyulmuş. Bu kez de evin

damı çöker gibi olmuş. Sonra her yanı yine sessizlik kaplamış. Keza hiçbir şey olmamış. Yattığı yerden kımıldanmamış, yine uykuya dalmış. Sabahleyin ortalık aydınlandıktan sonra uyandığı zaman bir de ne görsün? Kendisi büyük bir salonun ortasında yatıyormuş. Kız sanki bir saraydaymış. Duvarlarda yeşil ipekten fon üzerinde altından çiçekler fışkırıyormuş. Yatak fil dişindenmiş. Üstündeki yorgan kırmızı kadifedenmiş. Yanındaki bir sandalyenin üzerinde incilerle işlenmiş bir çift terlik duruyormuş. Kız bunları düşte gördüğünü sanmış. Fakat içeriye çok şık giyinmiş üç uşak girmiş. Ne gibi buyrukları olduğunu sormuşlar. Kız “gidin, şimdi yataktan kalkacağım, yaşlı adama çorba pişireceğim. Güzel tavukla güzel horoza, alacalı güzel ineğe de yem vereceğim.” Kız yaşlı adamın kalktığını sanıyormuş. Onun yatağına bakmış. Fakat yatakta yaşlı adamın yerine yabancı bir erkek yatıyormuş. Dikkatle bakınca bu adamın hem genç, hem de güzel olduğunu görmüş. Adam uyanmış. Yatakta doğrulmuş “ben bir prensim demiş, kötü bir cadı beni ak saçlı, ak sakallı bir yaşlı kılığına sokarak ormanda yaşamaya zorlamıştı. Bir tavuk, bir horoz ve alacalı bir inek kılığında üç uşaktan başka hiç kimse benim yanıma gelemiyordu. Eski durumuma dönmem için yalnızca insanlara değil; hayvanlara da iyilik etmeyi seven, temiz yürekli bir kızın yanıma gelmesi gerekti. İşte bu kız sen oldun. Cadının yaptığı tılsım, bu gece yarısı senin yardımınla bozuldu. Eski orman kulübesi yeniden sarayıma dönüştü.” Yataktan kalkınca prens üç uşağını kızın ana-babasına yollamış. Onları düğüne çağırmış. Bu sırada kız “ama benim öbür kız kardeşlerim nerede?” diye sormuş. Oğlan yanıt vermiş: “Onları mahzene kilitledim. Sabahleyin ormana götürülecekler. Kötü huylarını düzeltinceye, zavallı hayvanları aç bırakmayıncaya kadar bir kömürcüye hizmetçilik edecekler! “

MADENCİLER

....................................

Kara kuyular derindir

Burda kalır madenciler

Ücreti bir aferindir

Zehir solur madenciler

Bir de kara yüzleri var

Yaşamdan hayli uzak

Kömür gibi kadere bak

Bilmem n'olur madenciler

Grizu gelir uykuda

Nice canlar yuta yuta

Biz Cennet'te, o uykuda

Toptan ölür madenciler

Dile kolay kuyu dibi

Salınır gezer sağ gibi

Bin senelik maden gibi

Fosil olur madenciler

Yeryüzünde sevda güzel

Derinlerden selam eder

Bu dünyadan kömür gider

Duman gelir madenciler

Der Mahzuni kuyu dardır

Bize kolay o'na zordur

Bir onurlu teri vardır

Bunu bilir madenciler

...............................................

Mahzuni