Kayıp Evladın İzinde
Ferhan Baran [email protected]
33.İstanbul Film Festivali’nin açılış filmi olan ‘Umudun Peşinde’ ya da özgün adıyla ‘Philomena’, bu haftadan itibaren sinemalarda. Philomena Lee’nin gerçek hikâyesinden yola çıkmış, deyim yerindeyse yürek dağlatan türden ancak ustalıklı bir senaryonun marifetiyle yaşamın talihsiz cilvelerine hoş rastlantıları da katabilmiş bu ilgiye değer film, deneyimli İngiliz yönetmen Stephen Frears’ın son çalışması.
Yetmişlerinde emekli hemşire Philomena. Henüz gencecik bir kızken, evlilik dışı bir ilişki sonucu hamile kaldığında babası tarafından evlâtlıktan reddedilmiş ve bir manastıra bırakılmış. Burada doğurduğu ve üç yaşına kadar baktığı oğlu başka bir aileye evlâtlık verilmiş ve küçük Anthony’den bir daha hiç haber alınamamış. Tek evliliğinden olma yetişkin kızının girişimi sonucu, hasret dolu elli yılın ardından bir gazeteciyle yollara düşerek evlâdının izini sürmeye başlıyor İrlandalı yaşlı kadın. BBC deneyiminin ardından bulaştığı siyasetin dikenli yollarında saf dışı kalmış, Rus tarihi üzerine kitaplar yazmayı düşleyen (ki bu arzusunu gerçekleştirmiş daha sonra) kibirli gazeteci Martin Sixsmith önceleri küçümser Philomena’nın öyküsünü. Katolik manastırında dönmüş dolapları keşfettiği vakit yaşlı kadının arayışını sahiplenir. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından yenik düşmüş eski kıtanın insanları hayatta kalma mücadelesi verirken, gayrimeşru yoksul çocukların, aralarında dönemin ünlü Hollywood yıldızı Jane Russell’ın da bulunduğu zengin Amerikalılara yüklü bedeller karşılığı satıldığını öğreniriz hep birlikte. İkilinin kayıp evladın izinde İngiltere’de başlayan inatçı iz sürüşü daha sonra Amerikan topraklarına kadar uzanacaktır.