FUSKA MAG 1 | Page 85

81 FUSKA MAG FUSKA MAG FUSKA MAG FUSKA MAG FUSKA MAG 82

Bugünkü feysbuk, tivitır’ın 90 lı yıllardaki dedesi idi ICQ. Logosu tıpkı giden kadın gibi rengarenk bir çiçekti ve o yıllar için çok yeni bir şeydi, hepimiz için..

O yıllar diyorsam, cep telefonlarının henüz hayatımıza yeni girdiği ve her biri takoz gibi üstüne üstlük bir de neredeyse kendi boyları kadar antenleri olduğu dönemlerden söz ediyorum.

Birden kartı mantar panodan alıp üzerindeki telefonu aradığımı hatırlıyorum.

Telefon bir bale okuluna aitti ve o kadın dediği gibi haftada 3 gün orada ders veriyordu.

En yakın ders ise ertesi gün akşamdı. O gün neredeyse geçmek bilmedi. Ertesi gün ise sabırsızlıkla film kulübünün kapanış saatini bekledim ve akşam olunca arabama atlayıp yola koyuldum. Arabam dediysem o da bir başka alem, şimdi kim bilir var mı hala o

arabalardan ; 2 kapılı bir Anadol STC-16.

Zamanında Renç Koçibey, Serdar Bostancı gibi ünlü ralli pilotlarına ait olmuş, yarışlara girmiş, o günlerde ise bir video kulübün evlere kaset servisinde kullanılmakta.

Arada Renç gelip hasret gidermekte “biz zamanında bununla Porsche’ları, Lancia Martini’leri geçtik, aman iyi bak Süper Türk Canavarıma” demekte. En son Formula1 de Ford standında numunelik görmüştüm o ilk arabamın benzerini, bir daha da görmedim.

Bale okuluna gittiğimde ise soyadı benim gibi Alper olan bir hanım karşıladı beni ve birkaç stüdyonun içinden geçerek o rengarenk kadının ders verdiği stüdyoya götürdü. Hiç unutmam, içinden geçtiğimiz her stüdyoda ayrı bir ders verilmekteydi ve ben kadının hızlı hızlı adımlarının aksine elimden geldiğince yavaş yürüyüp o atmosferin tadını çıkarmaya çalıştığımı hatırlarım.

İçinden geçtiğimiz stüdyolarda 10-15 kişilik küçük gruplar değişik dersler yapmaktaydı. Latin dansları öğretilen kocaman stüdyonun hemen bitişiğinde ise genç yakışıklı bir eğitmen 3-5 kişiye Tango öğretmekteydi.

Şimdi düşünüyorum da eğer o eğitmen bugün orada ders veriyor olsa acaba sadece 3-5 kişi mi gelirdi o derslere, yoksa o stüdyo yeterli olur muydu ders için? Herhalde stüdyoda en az 100 kişi olur, onun 2 misli kişi de dışarda kapının önünde eğitmenin çıkmasını beklerlerdi. Çünkü o genç eğitmenin ismi Halit Ergenç idi ve o günler bugünkü gibi popüler değildi.

Latin danslarının öğretildiği stüdyoya girdiğimde ise o hoş, o rengarenk kadın gülümseyerek yanıma geldi ve elimi sıktı. İlk cümlesini ise bugünkü gibi hatırlarım : “hoş geldiniz,geleceğinizi biliyordum.”

İşte Avilene ile tanışmam o şekilde oldu ve ondan sonra gerçekten de büyülü bir yolculuğa çıktık birlikte. Hikaye uzun, mekanlar farklı, bazılarını ben bile bugün hayal meyal hatırlıyorum.

İlk aklıma gelen Swiss Hotel’in altında eski Juliana’s Disco’nun yerine açılan Türkiye’nin ilk Latin Dans barı , sonra onun Dolmabahçe sarayına bakan, ağaçlar arasındaki yazlığı, oradaki püfür püfür ortamda haftada 2 kere yaptığımız “Havana Breeze,Dance Nights (bu ismi sanırım Meto bulmuştu).

Mekanlar demişken, Avilene ile yolculuğumuz 90lı yılların sonuna kadar devam etti. Ders verdiğimiz parti yaptığımız mekanlar değişti, ama birlikteliğimiz hep sürdü. Hatta birlikte TV programlarına,söyleşilere bile katıldık, ekranlardan seyircilere danslar konusunda bilgi verdik, örnekler gösterdik.Ve O bir gün aniden ülkeyi terk edip ait olduğu topraklara gitmeye karar verdi. Kimseye veda bile etmeden. Hem şaşırmış, hem de üzülmüştük. Ama yapacak bir şey yoktu, öyle istemişti.

Hikayenin devamı ise Carlos Paz ve Adriana ile tanışmamız ve sonrası ; kim bilir belki de bir başka yazının konusu...

Ve şimdi bu satırları yazarken aklıma hep o mekanlar, o resimler, o isimler geliyor; daha sonra Divan otelinin altında 2.si açılan şimdinin Kalamış’taki Meto’nun Murphy’s Dance Bar’ı, Etiler’deki Kekik, Levend’de Escobar’ın garajındaki o küçücük ama Çarşamba akşamları dersten sonra düzenlediğimiz o unutulmaz partilere ev sahipliği yapan Los Locos, Kuruçeşme’deki Qbanas, ITÜ’nün bahçesindeki Mimoza,Ceylan Interconti’nin Roof Bar’ı , City Lights...

Swiss Hotel Murphys’de Pazar günleri tüm gün yapılan o workshoplar : Avilene ile birlikte verdiğimiz Salsa, Merengue, Cha Cha Cha , Çetin Cengiz ile Ayşegül Betil’in verdiği Arjantin Tango, Avusturya Lisesi’nin hocası Kinzel’in verdiği Viyana Vals dersleri...

Ve o simalar: bir gün önce sabaha kadar çalmasına rağmen ertesi gün erkenden yatağından kaldırılıp derste çalmak zorunda olduğu için hepimize söylene söylene gelen mekanın yakışıklı DJ’i Mehmet, bütün kızların dans etmek için sıraya girdiği o uzun, gür saçları ile Erman, partiye gelmesini sabırsızlıkla beklediğimiz güzel tekstilci kadın Yonca, o partilerin en renkli en eğlenceli ve kesinlikle aramızda en güzel dans eden siması İmu (Allah rahmet eylesin) ,hep güler yüzlü Ethem, Merengue hastası Cezmi, aramıza sonradan katılan ama o unutulmaz Hammam açık hava partilerinde dans ettiğinde hayranlıkla seyrettiğimiz Aytunç, Küba’da aylarca yaşadıktan sonra bizi Küba stili Salsa ile tanıştıran, Alegria’da benim DJlik yaptığım gecelerde ilk siyasi temalı koreografileri hazırlayan Koray, internette Salsa’nın kalbini tutan, daha o günlerde TV de dans yarışması yapma fikrini bize veren , Cumhuriyet Kupası’nın isim babası Besim, ve Müge, Yasemin, İdil, Nil, Binnur, ve Arzu,ve Seride…. ve kim bilir şimdi ismi aklıma gelmeyen daha kimler,kimler...

Belki az kişiydik o zamanlar ama daha mı mutluyduk ne…?