Ortaköy Camii, 19. yüzyıldan günümüze ulaşmış ve Boğaziçi manzarasının ana öğelerinden biri olmayı başarmış, barok mimarisinin
güzel örneklerinden biridir. İnce ve zarif minareleriyle tanınan cami, karışık uslupta inşa
edilmiştir. Tek kubbeli olup, kubbeden kare
plana geçişte, istinad kemerlerinin birleştiği
köşelerle kubbe arasındaki pandantiflerin dış
yüzleri kurşunla örtülüdür. Köşelerde kontrofor kuleleri vardır. Minareler kuzey cephesinde, hünkar dairesinden yükselir. Caminin
içi çok güzel olup, bilhassa kubbe tezyinatı
fevkaladedir. Caminin içindeki Allah, Muhammed ve ilk dört halifenin (Hulefa-i raşidin)
adları, bizzat Sultan Abdülmecid Han tarafından yazılmıştır.
EMİNÖNÜ YENİ CAMİ
İstanbul’da 1597 yılında temeli atılan Yeni
Camii, Osmanlı sultanları tarafından yaptırılan büyük camilerin son örneğidir. İnşaata
çeşitli nedenlerle ara verildiğinden tam 66
yılda tamamlanmış, yapımında üç ayrı mimar
çalışmıştır. Yeni Cami Külliyesi inşasının uzun
yıllar sürmesi, farklı mimarların yapıda payının olmasına sebep olmuştur. İlk yapılanmaya Mimar Sinan’ın talebesi Davut Ağa ile başlanmış yapılanmaya Dalgıç Ahmet Ağa’yla
devam edilmiş ve tamamlamak yarım yüzyıl
sonra Mustafa Ağa’ya nasip olmuştur.
Bu, İstanbul’da deniz kıyısında yapılacak olan
ilk cami olacaktı. Yarı bataklık ve yumuşak
bir zeminde inşa edilen caminin temelleri,
uçlarına demir başlıklar geçirilmiş sert tahta
kazıkların üzerine oturtulmuştur. Zemini deniz seviyesinden biraz daha yukarıda (yaklaşık 3 metre) tutulmuştur. İnşaatta kullanılan
taşlar Rodos’tan getirildi. Kare planlı Caminin
üç şerefeli iki minaresi ve yirmi iki küçük kubbesi olan avlu çerçevesinin; üç farklı yönde,
kubbeli üç girişi vardır. Avlunun ortasında,
kubbeli ve mermerden bir şadırvan bulunur.
Yeni Cami’nin asıl özelliğini, camiye bitişik
bir kemer üzerine yapılan ve 17. yüzyıl Türk
mimarlığının en güzel örneklerinden biri olan
Hünkâr Kasrı (Valide Kasrı) oluşturur.
Caminin ana kubbesi 4 fil ayağına oturtulmuştur. 36 metre yükseklikte ve 17,5 metre çapındaki 24 pencereli ana kubbe beyaz
zemin üzerine oturtulmuştur. Cami, selâtini
camilerin son örneği olduğu gibi, camiye bitişik Hünkâr Kasrı’nı süsleyen çiniler de Türk
çini sanatının en son ve en güzel örnekleridir.
Külliye içindeki en göz alıcı mekânlardan biri
olan Mısır Çarşısı, bugün hala faaliyette ve
eski canlılığını korumaktadır. Külliye türbesi,
İstanbul’daki en büyük sultan türbelerinden
biri olan Hatice Turhan Sultan Türbesidir ve
çevresinde beş Osmanlı padişahının mezarı
bulunur. Osmanlı hanedanından birçok kişinin mezarı da bu bölgededir. 47 penceresi
olan Türbede; Hatice Turhan Sultan, II. Mus-
tafa, I. Mahmut, III. Ahmet ve IV Mehmet’in
sandukaları bulunur. Ayrıca türbe içinde çok
sayıda şehzade ve sultanın da mezarı vardır.
DOLMABAHÇE CAMİİ
(BEZMİALEM VALİDE SULTAN CAMİİ)
Dolmabahçe Sarayı’nın hemen yanında, sahil
şeridinde yer alır. Caminin yapımına Sultan II.
Mahmut’un eşi Bezmialem Valide Sultan’ın
emriyle 1852’de başlanmış, onun vefatı üzerine yapı, oğlu Sultan Abdülmecit tarafından
1853’de tamamlanmıştır. Camii, 19. yüzyıl
Osmanlı mimarisinde birçok esere imzasını
atan Nigoğos Balyon tarafından inşa edilmiştir. 1855 tarihinde ibadete açılan caminin
belirgin biçimsel özelliği, net bir kurgu ve
geometriye sahip olmasıdır. Merkezi kubbeli,
kare planlı Dolmabahçe Cami, aynı mimara
ait olan Ortaköy Camii ile benzerlik gösterir, yalnız aydınlatma pencereleri ile minare
alemleri farklıdır.
Camide öne çıkan mimari yenilik, dairesel
pencere dizisidir. Bu dairesel pencere dizisi,
dönemin cami ve sivil mimarisinde görülmemiş bir biçimdedir. Alt kesimlerinde yuvarlak
kemerli büyükçe pencerelerin açıldığı yüksek
duvarların yüzeyi, keskin hatlı, dışa taşkın
kornişlerle üç bölüme ayrılmıştır.
Kubbe, klasik mimaride görülmeyen bi