Erivan’da geçirdiğim bu mutlu yazı tekrar düşün-
düğümde hayatın insanı sürükleme kudretine her
seferinde yeniden şaşıyorum. Ermenice öğrenmeye
doktora yaparken karar vermiştim. Tezim Osmanlı
tiyatro edebiyatı hakkındaydı ve Ermenice öğrenmek
tezim için büyük fayda sağlayacaktı, zira Osmanlı ti-
yatrosunda Ermenilerin emeği başka hiçbir topluluk-
la karşılaştırılamayacak kadar büyüktü. Uzun süre,
“Ah bir Ermenice kaynakları okuyabilsem” diyip dur-
dum kendi kendime. Lakin, bu plânı gerçekleştirmek
pek kolay değildi, çünkü dili
öğrenecek yer, öğ-
retecek kimse yoktu.
Sonrasında, şerden
doğan hayır diyelim,
Hrant Dink katledildi-
ğinde, duydum ki Bil-
gi Üniversitesi’nde bir
grup bir pozitif tepki
olmasını umarak Erme-
nice öğrenmeye karar
vermişler, bunun için
hoca arayıp bulmuşlar.
Ben de onlara katıldım
ve haftada iki saat der-
se başladık. Sonrasında hiç beklemediğim şekilde
sadece akademik maceramın değil hayatımın en
önemli unsurlarından biri haline geldi Ermenice.
Dili öğrenmek ve kaynak bulmak için pek çok fark-
lı memleketi dolaştım. Seviyem ilerledikçe, her gün
yeni bir imkân açıldı önümde. Türkçeye, Baronyan
ve Yesayan çevirdim. Ve her geçen gün Ermenicenin
aslından öğrendiğim diğer dillerden farklı olduğuna
biraz daha çok uyandım. Çünkü o kendi memleke-
timin dillerinden biriydi. Yani aslında öğrendiğim bir
“yabancı dil” değildi. Sünni-Türk bir Harputlunun
akademik kaygılarla çıktığı yolda kendini ve memle-
ketini tanıma macerasına kuvvet verecek, onu zen-
ginleştirecek ve sonsuza dek değiştirecek bir hazi-
neydi.
Ermenistan Rehberi
Bu rutin içinde çalışmalardan ve arkadaşlardan ar-
takalan zamanımda sürekli yürüdüm. Binbir farklı
kahvede mola verdim, kitabî Ermenicemle insan-
larla konuştum, yüzlerine hallerine kıyafetlerine
baktım, sonra tekrar yürüdüm. Şaşırmıştım aslında
ilk başta: Erivan hem doğulu hem batılı bir kentti.
Üstüne mükemmel ve benzeri zor bulunur bir şe-
hir planlamasına sahipti. Hem çok düzenliydi hem
de her köşesinde keşfedilecek “şarklı” sürprizlerle
doluydu. İşte yü-
rümek benim için
böyle “kenti oku-
ma”nın hem ke-
yifli hem verimli
yöntemi oldu.
Diyebilirim ki,
kente bugün
duyduğum
muhabbetimi
yürüyerek te-
sis ettim ve
güzel yürünü-
lebilen şehir-
lerin nasıl daha ya-
şanılası olduğunu Erivan’da bir kez daha idrak
ettim.
Bugün bu satırları yazarken geçirdiğim o güzel
üç ayı can-ı gönülden özlüyorum.
Ve işte 2014’te son durak olarak Erivan’daydım.
İlginçtir, Ermenice çalışmaya başlayalı yedi sene
olmuştu ama Ermenistan’a ilk defa geliyordum. Bil-
miyorum, belki de içten içe çekinmiştim gelmeye.
Ama kısa sürede yanıldığımı, kendime itiraf edeme-
diğim korkularımın anlamsız olduğunu kavradım.
Akademik etkinliklerden tanıdığım dostlarım var-
dı önceden şehirde. Onların katkısını söylemeden
geçemem, büyük destek vererek yaşamımı kolay-
laştırdılar. Ama öte yandan Erivan kendi başına da
çok dost bir kentti. Sakinliği, yaşama kolaylığı, hayat
doluluğu, tatlı insanları, güzel yemekleri ile insanın
rutinininden keyif almasını mümkün kılıyordu.
39