Emeğin Sanatı 159. Sayı
*****
Bunun böyle olduğunu “Düşünüyorum da biz,/ büyüyerek çocukluk etmişiz...”
“Ve oturuldu bir takım şeyler söylendi./ İmla kurallarıyla mutsuzluk üstüne...”
“Herkes bıraksın/ senin için ölürüm laflarını./ Önce kendiniz için yaşamayı öğrenin,/ sonra
başkası için ölürsünüz,” dizeleriyle Turgut Uyar’da bulursunuz…
Onun; “Kendi kuyusundan çektiği serin suların lezzetindedir umudu. Rağmen umudu,
kimselerin vermediği, hep kendinin bulduğu:
“Şimdi biz sımsıkı bir dönemdeyiz/ doğrusu haketmiştik bunu denebilir/ ama hiçkimse inciri
durduramaz/ o her zaman büyür ve tadla yenir/ ve örneğin kara kuru bir adam/ göklere
bakabilir durmadan/ keza bir akasya göklere doğru büyür/ gece gündüz ayırmadan/ örneğin
yaşınız kaç der birisi/ yani kaç yaşındasınız demek ister/ siz göğe bakarsınız o kadar// birisi bir
camı açar ve haykırır/ sen de varsın ey hayat/ tıpkı ölüm gibi,” derken acının ortasında bize
güç verir.”[4]
Söz elden güç hayata, aşka mündemiçtir…
*****
Tam bunlardan söz ederken Cemal Süreya dikilir karşınıza…
Hani “Yalnızlık bir ovanın/ düz oluşu gibi birşey…”
“Cevap veriyorum/ ‘Zamanla herşey geçer’ diyen akıllılara;/ ‘Geçen tek şey zamandır’
anlayan,/ anlatsın anlamayanlara…”
“Hep kazanırsın ey çözümsüzlük!”
“Mutluluk nasıl dayanıksız!”
“Kim istemez mutlu olmayı/ ama mutsuzluğa var mısın?”
“Gözleri göz değil, gözistan.”
“Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git/ Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. Gitsinler./ Oysa ben
senin gözlerinsiz edemem bilirsin.”
“Güzelsin sevgilim,/ Ama çok yakından!”
“Biliyorsun, ben hangi şehirdeysem/ yalnızlığın başkenti orası,” dizeleriyle Cemal Süreya…