EMEGIN SANATI | Page 49

 Sayfa 49 Karanlık günlerden geçiyoruz: İktidarın hayatın her alanına dozu sürekli yükselen müdahaleleriyle koyu bir muhafazakârlığın toplumsal yaşam üzerine çöreklendiği, komşunun komşuyu, çocuğun anne-babasını, öğrencinin öğretmenini ihbar ettiği kalleş bir iklimin yavaş yavaş hepimizi sarıp sarmaladığı, gündelik yaşama kuşku ve korkunun egemen olduğu, nüfusun yüzde 71.6’sının telefonunun dinlendiğini düşündüğü… Karanlık günlerden geçiyoruz: Kültür ve sanatın sansür ve piyasalaşma kıskacında teslim alınmaya kalkışıldığı, bir yandan iktidarın emriyle heykeller yıkılırken, bir yandan boş çerçevelerin iktidar destekçisi iş adamlarınca yüzbinlerce dolara satın alındığı, resmin, heykelin, müziğin, romanın, şiirin sponsorlar, bienaller, küratörler aracılığıyla lüks tüketim mallarına dönüştürülürken yoksullara bırakılan tek tesellinin TV’deki reality-show’lar, yarışma programları ve ucuz dizilerden ibaret kaldığı… Bu karanlık günleri ancak direne direne aşabileceğimizi tecrübelerimizle biliyoruz. Direne direne ve dillerimizden şiirlerimizi, türkülerimizi eksik etmeyerek. Çünkü şiirler ve türküler, insan olmanın, insan kalmanın, insanca yaşayabilmenin kavgasını verenlerin vazgeçilmez yoldaşlarıdır. Şiirler ve türküler terennüm ederek ve birbirimizin şiirlerine, türkülerine kulak vererek hem yaşamın mücadeleye değer olduğunu, umudun her zaman direnen insanda olduğunu, daha son sözün söylenmediğini nakşederiz aklımıza ve yüreğimize… Hem de yalnız olmadığımızı, umudu paylaşarak çoğaltabileceğimizi, birbirimizin yarasını sarabilecek yoldaşlarla aynı yolda yürüdüğümüzün ayırdına varırız… Bunun için şiirlerimizi, türkülerimizi temiz tutmamız, onların piyasa sinsizmine ya da bağnazlığın çağrısına teslim edilmesine göz yummamamız gerek. Hayata bakışımızı derinleştiren, kavgalarımıza her seferinde yeni boyutlar katan, yenilgilerimizden öğrenen/öğreten, bilincimizin sınırlarını durmaksızın genleştiren, direncimize direnç katan şiirlerimiz ve türkülerimiz, sokaklarda gezinmeli, varoşları kat etmeli, fabrikalarda, atölyelerde yankılanmalı, meydanlarda çınlamalı, cezaevi duvarlarını aşmalı, dağdan dağa yankılanmalı… Bu nedenle şiir üzerine düşünmek, şiire emek katmak, hayatî önem taşıyor. Yerini bulan şiir, hayatı durduran bir şalteri, neo-liberalizm vitrinini paramparça eden bir taşı, egemenleri felce uğratan bir işgali harekete geçirme gücüne sahiptir. Bugün, şiirleri dilden dile, mitingden mitinge, yürüyüşten yürüyüşe bayraklaşmış, türküleşmiş bir şiir emekçisine, Adnan Yücel’e saygımızı, sevgimizi, minnetimizi dile getirmek üzere bir araya geldik. Aranızda, iş bırakma eylemi için atölyesini, bürosunu boşaltırken, meydanlarda haykırırken, yollarda sloganlar atarken, polisin saldırısı öncesinde poşusunu yüzüne çekerken, O’nun “Bitmedi o kavga sürüyor, sürecek/Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek” dizelerini yüreğinden geçirmemiş olanınız var mı? 