Emeğin Sanatı 159. Sayı
BUGÜN ADNAN YÜCEL KONUŞACAĞIZ…[1]
“Şiir yazana değil,
ona ihtiyacı olana
aittir yoldaş…”[2]
Düşmanın bildiğini dosttan saklamaya ne hacet,
karanlık günlerden geçiyoruz. “Barış” sözcüğünün egemenler arasında belki de en sık telaffuz
edildiği bir kesitte, savaşa fazlasıyla yakın
olduğumuz günler… İktidar partisinin Osmanlı’yı
dirilterek Orta Doğu’yu fethe çıkma heveslerine
kapıldığı bir dönemde, Suriye’deki iç savaşın
topraklarımıza bulaştığı, istihbaratçıların, gözünü
kan bürümüş fanatiklerin, eğitimli katillerin
ülkede elini kolunu sallaya sallaya dolaştığı
günler…
Karanlık günlerden geçiyoruz: İstanbul’da,
Adıyaman’da, Mersin’de, Erzincan’da, Aydın’da,
İzmir’de… Alevîlerin evlerinin işaretlendiği, kapılarına ölümcül sloganlar yazıldığı ve hemen
tümünün “çoluk-çocuk işi”, “münferit hadise”
diye geçiştirildiği…
Karanlık günlerden geçiyoruz: Taşeronlaştırma
yasasıyla emek cephesinin yoksulluk sınırı altına
çekildiği, iş bulabilenlerin sefalet ücretlerini,
sosyal haklarının tümüyle budanmasını “Buna da
şükür” ekonomisine boyun eğdirilerek karşılamasına yönelik “ucuz emek cenneti” söylemlerinin dört bir yanı kuşattığı…
Karanlık günlerden geçiyoruz: “Kentsel dönüşüm” adı altında taşın toprağın yağma alanına
çevrildiği, ülkenin uçsuz bucaksız bir alış-veriş merkezine dönüştürüldüğü, kentlerin
belleksizleştirilip işçilerin, emekçilerin mekânsızlaştırıldığı, yaşam alanlarından soyulduğu…
Karanlık günlerden geçiyoruz: Her 0