|10|
ŞİİR ELEŞTİRİSİ
“TÜKENMEZ DOLMAKALEM
DOLDURULUR, KIRILMAZ CAM
TAMİR EDİLİR YÜZYILINDA İKİYE
KIRILMIŞ BİR ŞEYİN BİR PARÇASI
KONUŞSAYDI” HAKKINDA
İnsan, biyoloji ve psikoloji bilimlerince sosyal bir canlı olarak nitelendirilir. Bu kavram, insanın toplumsal hayat içerisinde başka bireyler ile uyum içerisinde yaşama ihtiyacını anlatmak için kullanılır ancak zamanla değişim gösteren toplum ve insan yapısı “bireyselleşme” yönünde ilerlemiş, bu bireyselleşme de bazı noktalarda bu iki olgu arasında çatışmalara neden olmuş, bireyi diğerlerinden, içinde yaşadığı toplum yapısından ayrıksı bir hale getirmiş, başka bir deyişle onu “farklı”laştırmış, ayrıksılaştırmıştır. Özdemir Asaf’ın “Tükenmez Dolmakalem Doldurulur, Kırılmaz Cam Tamir Edilir Yüzyılında İkiye Kırılmış Bir Şeyin Bir Parçası Konuşsaydı” adlı şiirinde de bireyin, toplumun genel kabulünün zıttı bir algı ile hareket etmesinin kişide yarattığı mutsuzluk ve ümitsizlik duygularına rağmen hayatını devam ettirmek için o topluma en azından görünüşte uyum sağlaması gerektiği yargısı şiirsel bir ifade biçimi ile dile getirilmektedir.
Şiirin başlığından da anlaşılacağı üzere birinci tekil kişi olan şiir kişisi, ikiye kırılmış bir şeyin bir parçasıdır ve “sen” olarak seslenilen ve genel olarak kendisiyle “biz” ifadesiyle kurulan bir bütünlük içerisinde olan kişiye seslenmektedir. Şiirde sen kişisinin varlığı hakkında herhangi bir ipucu bulunmamaktadır ama “ben” ile arasında “biz” adılı ile kurulan bağlılık ve şiirin başlığında da verilen parça/bütün ilişkisi okura bu iki kişinin tek bir kişi olduğunu düşündürmektedir. Bu düşünce Asaf’ın genel şiir anlayışı ile uyum içerisindedir. Şiirde, şiir kişisinin ağzından doğrudan aktarılan bir zaman ve uzam olmamakla birlikte zaman, şiirin başlığında “tükenmez dolmakalem doldurulur, kırılmaz cam tamir edilir” yüzyılı olarak karşıt bir ifade ile okuyucuya aktarılır. Batı edebiyatında “oksimoron” olarak tanımlanacak bu ifade şiir kişisinin ayrık ve eleştirel duruşunun da bir göstergesidir. Uzam açısından şiirde yer bildiren tek sözcük şiirin farklı bölümlerinde tekrar
tekrar eden “merdiven” sembolüdür. Merdiven, şiir kişisince toplum ve kendisi arasındaki bağın tekrar kurulması için aşılması gereken yolu sembolize ederken “merdivenlerden inmek” imgesi takip eden dizelerle bir bütün olarak incelendiğinde birleşme, yakınlaşma çağrışımlarını doğurmaktadır.
Dil anlatım ve biçim açısından incelendiğinde şiirin
Cumhuriyet Dönemi şairlerinden olan Özdemir Asaf
tarafından, dönemin biçimce ve dilce sadelik ilkesine
uygun yazıldığı görülür. Çoğu Modern Edebiyat örneğinde olduğu gibi bu şiirin de kurallı veya belirli bir
nazım birimi, ölçüsü, uyağı ya da redifi yoktur. Şiir dize
sayıları birbirini tutmayan dört bentten oluşmuş uyak
veya rediflerin bir ahenk unsuru olmaktan çok denk
gelen biçimce rastgele, anlamca uyum içerisinde harfler, heceler, sözcükler olduğu görülür. İmge ve sembol
gibi okuyucuyu düşünmeye yönelten edebi sanatların kullanılması ve biçimden çok içeriğin ön planda
tutulması metni, döneminin şiir anlayışıyla uyum
içerisinde gösterse de Asaf’ın kendine has biçemi ve
tercih ettiği temalar bu şiiri herhangi bir akımın ürünü
olmaktan çıkarır. Yine ünlü daralmasının bazı sözcüklerde (demeyoruz vb.) ihlal edilmesi şairin özgün dil kullanımının göstergesidir. Asaf’ın çokça tercih ettiği
üçüncü bentteki “çeken” gibi çok anlamlı sözcükler şiirden çıkarılacak anlamların çeşitliliğini artırmaktadır.
Şiir içerik bakımından incelendiğinde birinci ve üçüncü bentler anlamca benzerlik gösterirken ikinci ve
dördüncü bentler konuca ortaklık içerir. Şiirde üç farklı kişi algısı vardır: şiir kişisi (ben), “sen” ve “onlar”. Onlar
olarak belirtilen grup, şiir kişisince “Bizi bekleyenler,
bizi konuşanlar” olarak nitelendirilen ve merdivenin
aşağısında bulunan toplumun simgesidir. İkinci paragrafta da belirtildiği üzere merdiven şiir kişisinin
toplumla arasındaki aşılması gereken yoldur ve bu ifade birinci ve üçüncü bentte yinelenmektedir.Bu nedenle birinci ve üçüncü bentler onun içinde bulunduğu yalnızlığı gidermek için şiir kişisini “onlar”a “iten”
veya “çeken” bir ilgi ilişkisi veya benzerlik olamasa dahi
mutluluğu yakalamak için kişinin toplumun arasına
karışması gerektiğini anlatır