temelini Einstein ı n g ö recelik teorisi olu ş turmaya ba ş lad ı . Bildi ğ imiz üç boyutun ö tesinde
d ö rd ü nc ü boyut olan zaman ı n g ö receli ğ i teorisi bilim d ü nyas ı nda b ü y ü k çığı r a ç m ış t ı . Bu teori
Einstein ı n matematiksel ispat ı yla s ı n ı rl ı kalmad ı , uydu y ö rüngelerindeki sapmalar uzayın
zamanı büktüğünün yakın zamandaki ilk kanıtlarındandı. 23 Ekim 2004 tarihli Radikal
gazetesinde, bu önemli bulguyla ilgili şöyle bir haber yapılmıştı:
...Pavlis, "Şayet Dünya, etrafındaki uzay-zamanı eğiyorsa, yakınlardaki uyduların yörüngesi
değişmeliydi" dedi ve bu düşünceden hareketle LAGEOS-1 ve LAGEOS-2 adlı uyduların
yörüngelerindeki sapmayı lazer ışını kullanarak ölçtüklerini anlattı. Pavlis, "Her iki uydunun
yörüngesinde de Dünya'nın dönüş yönünde yılda iki metrelik sapma belirledik. Ölçümlerimiz,
görelilik teorisinden hareketle daha önce yapılan hesaplara yüzde 99 uydu" dedi. İtalya'nın
Lecce Üniversitesi'nden Ignazio Ciufolini ve ABD'deki Dünya Sistemleri Teknolojisi Birleşik
Merkezi'nden Pavlis, 11 yıl iki uydudan gelen lazer sinyallerini inceledi.
Bu durumda zaman farkı farklı evrenleri işaret ediyor olabilirdi. Bu evrende bugünü yaşarken
başka evrenlerde geçmiş ve geleceğin farklı varyasyonları yaşanıyor olabilir. Aynı üç boyutta
konumlanmış bitişik evrenler veya kesişen evrenler de görecelik teorisinin bir sonucu olarak
üzerinde düşünülmekteler. Ama artık dördüncü boyutun ötesinde, fizikçilerin geliştirdiği her
şeyin teorisi olarak nitelendirilen M teorisi diğer adıyla sicim teorisi 11 boyutlu evreni
matematiksel olarak ifade ediyor.
Kuramdaki temel fikir, gerçekliğin esas bileşenlerinin rezonans frekanslarında titreşen ve
planck uzunluğunda olan (10−35 mm civarı) sicimler olduğudur. Sicim teoremi 6 yeni boyut
daha önerir, fakat bu boyutları standart anlamdaki mekân ve zaman boyutları değil, bunlara
bağlı alt boyutlar gibi tanımlar (bildiğimiz 3 uzay ve 1 zaman boyutu üzerinde dairesel olarak
katlanmış ekstra boyutlar). Mesela çok ince bir tel düşünelim 2 mm kalınlığında, bu tel uzaktan
bakılınca bizim için tek boyutlu bir doğrudur, diğer boyutları bizim için yok gibidir. Fakat bu
telin üzerinde hareket eden bir karınca için telin üzerinde sağa ve sola gidip tur atılabilir ve o
yönlerde de boyut vardır. İşte o boyutlar ancak o seviyeye inince anlam kazanır ve her zaman
gözükmezler. Membranların oluşturduğu parçacıkların da çok küçük yüzeyler olduğu ve onların
seviyesine inince anlaşılabileceği düşünülmektedir. Bu yüzeyler farklı titreşimlerle farklı atom
altı parçacıkları, bu atom altı parçacıklar da birleşerek atomları oluşturmaktadırlar.
Elbette M teorisi metafizik ve parapsikoloji dallarınca incelenen ama akıl ve bilim izahında
açıklanamayan durumları yani evrendeki her şeyi açıklayabilecek bir teoridir. Eğer tam olarak
ispat edilebilirse, evreni anlamak için kullanılan kuantum ve izafiyet teorilerinin
açıklayamadığı her şey anlaşılmış olacak. Bu sayede günümüzde gitgide kanıksanan paralel
evrenlerin varlığı ve işleyişine dair önemli bilgiler elde edilecek. Paralel evrenlerin varlığını
destekleyen bir diğer düşünceyi ise büyük patlama öncesine ait hipotezler oluşturuyor.
Stephen Hawking fizik kurallarına göre kesinlikle negatif enerjinin var olması gerektiğini
söylüyor. Büyük patlama muazzam miktarda pozitif enerji üretirken aynı zamanda eş miktarda
negatif enerji de üretmiştir. Bu şekilde, pozitif ve negatif enerji daima birbirini sıfırlar. Bu
doğanın bir başka yasasıdır. Haliyle Hawking evrenimizin sıfırdan var olması ve zamanın büyük
patlama ile oluşması durumu ile büyük patlama öncesinin var olmayabileceğini iddia ediyor.
Yani hiçlikten var olmanın mümkün olabileceğini söylüyor. Günümüzde iddia edilen başka bir
teori ise bizim evrenimizin başka evrenlerin etkileşimi ile var olabileceği düşüncesine
dayanıyor. Hawking ’ in bahsetti ğ i pozitif ve negatif maddelerin sadece birinden oluşan iki ayrı
evrenin kesişimi, çarpışması veya çekimsel etkileşimi sonucunda büyük patlama protondan
daha küçük bir noktadan meydana gelmiş ve yetişkin bir evren meydana getirmiş olabilir.
Tüm bu iddialardan anlıyoruz ki paralel evrenlerin varlığı artık bilim kurgunun ötesinde bir
gerçekliğe sığdırılıyor. Başka evrene açılan bir solucan deliğinin keşfi de tüm sorularımızın
cevabı olabilir. Böylece İnterstellar filmi ve Fringe dizisi gerçeğe dönüşecektir.