Kırk Paralık Hikayeler | İdris Mahfi
Devrinin yayıncılarının yüzünü
güldürmüştür bu yenilenmiş
şark masalları ve Anadolu
hikâyeleri.
Mekânlar Hind diyarından
Mısır’a, Kafkasya’dan
Anadolu’ya değin muhteliftir
hikâyelerde. Bir tek paitaht olan
İstanbul pek ortalarda
görünmez mekân teşkil etmesi
bakımından. Peki İstanbullu
aramaz mı bildiği tanıdığı
muhitleri satır aralarında? Onu
da bir düşünen vardır elbet.
Bu kerre “Raviyan-ı ahbar ve
nakilan-ı asar ve mukallidan-ı
devr-i silsile-i ruzigâr şu gûne ve
şu yüzden şöyle bir şirin-
sergüzeşte-i kelam hikâye
ederler ki; ol şehinşâh-ı âlem ve
güzîde-i benî Âdem, âb-ı rûy-i
güruh-ı Osmânî, ser-levha-i
cerîde-i hakânî, yâni Râbi
Sultan Murad Han Gazi
rahmetullahu aleyhi rahmet-i
vasia hazretlerinin zaman-ı
hümayunlarında Asitan-ı
aliyyede, bedesten kapısında
Sahaf Tıflî Efendi demekle
meşhûr bir zât vardı” diye
girişiyor girizgâha meddahlar.
Zîrâ yukarıda bahesettiğimiz
halkın her kesiminin zevkine,
idrakına ve seviyesine münasip
“Kırk Paralık Hikâyeler”,
ekseriyetle fevkalade masallar
ile harmanlanmış ve Acem
diyârından Anadolu’nun
içlerine kadar muhtelif
mekânlarda geçmekle maruf
idi. Hâlbuki hikâyelerin kitap
hâline getirilip dağıtıldığı muhit
paitaht, yâni İstanbuldu ve
İstanbul ahalisi de bildik
tanıdık mekânlarda geçen, belki
biraz daha gerçekçi hikâyeleri
de taleb etmekteydi.