Diyar-ı Uzlet
Arslan Karadayı
Bir Perşembe gecesi Cuma selası okurken ah şu canım müezzin,
sesinde karıncalar sema ederken sen şahsında mı zannettin
menkul-u kerameti?
Muhibbi harflerle meşk ederken ve dahi “muhteşem”liğinden
geçerek, demedi mi;
“Ey Muhibbî eğer huzur dilersen geç dünyadan
Olmaya vahdet cihanda diyâr-ı uzlet gibi”
Ve şimdi yüreğimden mürekkep taşıyor tüm bu hengâme
içerisinde:
Bozkırda sır oldum, denizde hikmet.
İçerimde buldum dışımda olmayanı, yandım kayboldum.
Sert bir poyraza yükleyiverdim bahanesini ağlayan gözlerimin,
Mihrimah Camii’nin avlusundan Ayasofya’yı izlerken…
Dilimde harfler kaçışırken kalbimin hiddetinden, yüreğimle
yağmur oldum gizlendim.
Cesedimden özür diledim. Yaradılan’ı sevmek Yaradan’dan ötürü
derken, en çok da Yaradılan’ı Yaradanlaştırırcasına hadsiz
vehimlerimin viran eden yıkımlarına acıdım.
Yılanlar, çığanlar, akrepler bir rüyada cirit atarken… Tabir ettirecek
bir Hz. Yusuf bulamadım.